Yazarlar

Uğur Mumcu ve Aydınların Sorumluluğu

Mustafa Solak yazdı...

Kimdir Uğur Mumcu?

Askerliğini, “sakıncalı piyade” olarak yapandır.

Hakkında “sosyal bir sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü kurmak” suçunu işlediği iddia edilendir.

“Rabıta” ve “12 Eylül”, “Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925” kitaplarıyla dincilerin, bölücülerin düşmanlığını çeken kişidir.

“Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa, ne işi var CIA ve MOSSAD’ın Kürtler arasında? Yoksa CIA ve MOSSAD, anti-emperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?” diyerek uyaran, Barzani ile ABD arasındaki ilişkileri sergileyendir.

Özeti aydın tanımına uyan kişiliktir Uğur Mumcu.

Peki aydın kimdir?

Aydın mutluluğunu halkın mutluluğunda arayan, bu yolda mücadele edendir. Kimi zaman tepki almak pahasına halkının yüzüne gerçeği soğuk su gibi çarpar. Aydın, halkın aklının tutulduğu zamanda bu dalgaya göğüs gerendir. Övülmek, makam-mevki, maddiyat onun için amaç değildir.

Aydın sadece bilen değil yapandır da. Yapmak için bilir. Mücadeleyi örgütlemek, başarıya ulaşmak için öğrenir. Bildiğini aktaran ama mücadeleyi, örgütlenmeyi halka bırakan kişi aydın değildir. Bu sebeple çok bilgili olmasa da, öğrendiklerini analiz ederek toplumsal mücadelenin içinde olan, halkı mücadeleye örgütleyen kişi aydındır. Bu satırları okuduğunda bu özelliklere uyduğunu düşünen her kişi kitap yazmasa da, televizyona çıkmasa da aydındır. Bu nitelikte adını bilmediğimiz yüzbinlerce insan var.

Onlar ki gerici eğitime direnen, öğrencilerine eleştirel ve karşılaştırmacı düşünmeyi öğreten öğretmenlerdir. Onlar ki Türkiye’nin karanlığa teslim olmaması için Özgecan eyleminde arkadaşları gelmediği halde tek başına oturma eylemi yapan Derya hemşiredir. Erzurum’da -13 C’de çıplak ayakla eylem yapan teyzemizdir. Onlar ki Cumhuriyet Mitingleri’ni, Haziran ayaklanmasını, Silivri direnişlerini örgütleyenlerdir. Ki onlar dernekte, sendikalarda, odalarda halkı mücadeleye sevk edenlerdir. Nazım Hikmet’in dediği gibi “toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar”, mücadelenin içinde ve önündedirler.

Aydın Sorumluluğu

Son seçimlerinden sonra toplumda “bu iş bitti” havası yayılmaya başladı ve bireysel yaşamı garantileme çabaları arttı. Olanağı olan ailesinin yurtdışında yaşaması ve eğitim görmesi için neler yapabileceğini düşünmeye başladı. Aydın halka kızmış ve “beni anlamıyorlar” diyordu. Pek çok aydın “insanlar olanı değil, olmasını istediğini duymak, okumak istiyor” diyerek mücadeleyi bırakıyor. İşte aydının sorumluluğu burada başlar. Halk kendine inanmadığında veya önemsemediğinde düşüncelerini tartmakla birlikte halka küsmez. Uyarmaya devam eder. Hatta uyarısının yerinde olması için örgütlenmelidir. Partide, dernekte, sendikada, imkanı olan her mücadele örgütünde görev almalıdır. Aydın topluma bir seçenek sunabildiği ve mücadeleyi örgütleyebildiği ölçüde aydındır.

“Aydın” denilen kişilerin örgütlenmekten kaçması, sadece öğüt vermesi, dikkate alınmalarını önlüyor. Aydın adayı, ciddiye alınmak istiyorsa örgütlü olmalıdır.

Aydının halka kızıp mücadeleyi bırakma lüksü yoktur. O zaman aydın değildir. Aydın direnecek. Gerçeği soğuk su gibi çarpmaktan çekinmeyecek. Mustafa Kemal’in “milli devlet kurma” fikri 1910’a gelmeden vardır ama bu fikrin kabul görmesi için Osmanlıcılık, İslamcılık gibi fikirlerin seçenek olmaktan çıkması gerekiyordu. Mustafa Kemal “kendisi gibi düşünenler az” diye, “dinlemiyorlar” diye yılmadı. Zamanını bekledi, beklerken de anlattı. Birinci Dünya Savaşı’nda gitti her cephede örgüt kurdu.

Zamanı gelen fikir Kurtuluş Savaşı’nda sandıktan çıktı ve halkın tek çaresi haline geldi. Düşman Polatlı yakınına gelmişken köylü “düşman tarlamın sınırına gelene kadar ayaklanmam, hem top sesleri tarlamdaki kargamı uzaklaştırıyor” diyordu. Kuvayi Milliye’yi örgütleyenler halkı küçümsemedi. Aydın genel eğilimden farklı düşünüyor diye genel eğilime meyledemez.

Kimimizin “her şey bitti, ne yapsak boş” dediği noktada halk, aydına daha bir dikkat kesilir. Karanlığın, en koyulaştığı an ışığın (çözümün) da en iyi görülmeye başlandığı andır. Halk o güne kadar çözüm noktasında önemsemediği aydınları “bir de böyle düşünelim” diyerek dinlemeye başlayacaktır. Aydın karamsarlık havasını dağıtarak toplumun aklını açmalıdır.

Bugün her zamankinden fazla yalan yanlış bilgilerin iç içe olduğu, akıl tutulmasının had safhada olduğu bir dönemden geçerken, aydın, tepki çekmek pahasına gerçekleri söylemelidir. Dahası halkın tutarsız fikirleri taşımasına aydın ortak olmamalıdır.

Aydın, hem NATOcu hem antiemperyalist olamaz

Aydın, çelişkili fikirleriyle halkın kafa karışıklığının neden olmamalıdır. Bir yandan “laikim, emperyalizm karşıtıyım” deyip diğer yandan laik bir ülke olan ve emperyalizme direnen Suriye konusunda “ama Esad diktatör” diyemezsiniz, hatta tarafsız kalmazsınız. Bir yandan bağımsızlık deyip bir yandan da Mehmetçiklerimizin katili ABD’nin öncülüğündeki NATO’ya Finlandiya ve İsveç’in üyeliklerini onaylayamazsınız. Uğur Mumcu, NATO karşıtıdır. Yazılarında Türk Milleti’ni uyarmıştır. 14 Şubat 1975’te Yeni Ortam’daki köşesinden Bülent Ecevit’e,”NATO’ya karşı ‘yüreklilik’ ve ‘gerçekçiliğini’ gösterebilecek mi?” diyerek seslenmiştir.

Mumcu’nun katlinden önceki gün (23 Ocak 2024), İsveç’in NATO’ya katılışına “evet” oyu verip ertesi gün Mumcu’nun antiemperyalizminden bahsetmek en hafifinden tutarsızlık değil de nedir?

Üstelik ABD, oylamadan birkaç saat sonra dalga geçercesine “Montrö Antlaşması’nı gözden geçirmek için Türkiye ile işbirliğine hazırız” dediği halde. Aydın tutarsızlıklarından arındığı ölçüde öncülük edebilecektir.

Uğur Mumcu “ABD için sorun İran, Irak ve Türkiye’nin bir bölümünü kapsayacak bir Kürt devleti üzerinde şimdiden egemen olmak ve olası petrol yataklarını bu Kürt devleti aracılığıyla elinde tutmaktır” demişti.

İşte bugün, Uğur Mumcu’nun o günlerde söylediği emperyalizm destekli bölücülükle savaşılmaktadır. Yaşanan sadece ülkemizin bir bölgesine ait bir durum değildir, Ortadoğu’da şekillen çatışmanın Türkiye ayağı perdedir. Türkiye Ortadoğu’nun ön cephesi haline gelmiştir. Aydın bunu görerek emperyalizme net tavır almalı, vatanın bütünlüğüne, üniter yapıya, laikliğe, emeğe her zamankinden fazla sahip çıkmalıdır.

Mustafa Solak

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu