Türkiye’de Uygulanan Seçim Sistemlerinin Siyasal Hayata Etkileri ve Sonuçları -6
PARTİLİ CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ Mİ PARLAMENTER SİSTEM Mİ? -6
Başkanlık sisteminin siyasete getireceği en önemli değişikliğin siyaset dışı yollarla iktidar olma yoluna son verilecek düşüncesidir.
Başkanlık sitemlerinde siyasal istikrarın olduğu, darbelerin olamayacağı, darbelerin parlamenter sistemde yaşandığı diye bir anlayış yoktur. Her sistemde darbe olur. Başkanlık sistemiyle yönetilen Güney Amerika, Afrika ve Asya ülkelerinde olduğu gibi…
Başkanlık sisteminin uygulandığı en iyi örneği ABD’deki sistemdir…
Özetle…
Kuvvetler ayrılığı sert şekilde ayrılmıştır. Güç dengeleri eşittir. Yasama ve yürütme organlarının birbirlerinin hukuki varlıklarına son veremezler. Başkan Yüksek Mahkeme üyelerini atayabiliyor ancak bu atamanın gerçekleşmesi için Senatonun onayı gereklidir. Başkan Senatonun istemediği bir hakimi atayamaz. Başkanın; bakan, üst düzey kamu görevlisini atama yetkisi Senatonun onay yetkisiyle dengelenmiştir. Dış politika alanındaki en yetkili kişi Başkan olsa da Senatonun 2/3 çoğunluğunun onayıyla uluslararası anlaşmalar yapma yetkisi vardır. Bütçe yetkisi önemli bir yetkidir. ABD’de bütçe yetkisi Kongreye aittir. ABD’de başkan, parlamenter sistemdeki başbakana göre güçsüz’dür. Çünkü kritik bütün kararları Senato’nun onayına tabidir.
ABD modelinden saparak başkanın gücünü artıran ve büyük çoğunluğu Latin Amerika ülkelerinde görülen başkanlık sistemi örnekleri ise kuvvetli bir denetim mekanizması ve kuvvetler ayrılığı hayata geçirilmemişse, o başkanlık sisteminin demokratik olmaktan uzaklaşıp tek adam rejimlerini oluşturur…
Yürütme yetkisini halktan alan Başkanın (Cumhurbaşkanının) güvenoyu almadan hükümet kurması siyasi istikrar için yeterli değildir. Hukukun üstünlüğü, Anayasal güvenceler ve haklar-özgürlükler dengesi oluşmamışsa o ülkede askeri yada sivil darbeden bahsedilebilir…
PARTİLİ CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ (BAŞKANLIK) UYGULAMALARI…
Türkiye’de dünyada eşi benzeri olmayan Partili Cumburbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen kişisel yönetim sistemine başkanlık sistemi denmektedir. Kaldı ki Türkiye’de uygulanan sistem başkanlık değildir… Prof. Dr. Kemal Gözler, sistemi başkanlık değil parlamenter hükümet sistemine benzetmektedir…
CHS, siyasal istikrarı sağlayacağını söyleyenler; Cumhuriyet dönemi boyunca 15’i 1923-1946 arası, 51’i ise çok partili dönemde olmak üzere toplamda 66 hükümet kurulmuştur. Çok Partili Dönem’deki ortalama hükümet ömrü yaklaşık “1,5” yıldır. Normal şartlarda yaklaşık “4” olması gereken bu sonucun, “1,5” olması, Türkiye’de parlamenter sistemin siyasal istikrar açısından çok da başarılı olmadığını bu istikrarsızlığın sonucundaki ekonomik, sosyal ve siyasal sorunların da parlamenter sisteminden kaynaklı olduğunu, başkanlık sistemi ile bu sorunun çözülebileceğini ileri sürülmüştü…
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde, Kuvvetler ayrılığı ve kuvvetli bir denetim mekanizması olmadığı görülmektedir. İşlevsiz meclis, Partili Cumhurbaşkanından bağımsız olamayan bakanlar…
Başkan tek başına seçimleri yenileme kararı verebiliyor. Meclis 360 milletvekiliyle yenileme kararı verebiliyor. İki kuvvetin birbirinden tamamen ayrı olması, birbirine müdahale edememesi ilkesine aykırılık oluşuyor. Türk usulü Başkanlık sisteminde, Cumhurbaşkanlığı kararname adı altında ciddi şekilde kanun çıkarabiliyor.
Partili Cumhurbaşkanı, Anayasanın 103’üncü madde gereği tarafsızlık yemini ediyor. Diğer yandan partili genel başkanı gibi hareket ediyor!
Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde siyaset ve devlet temsilinde büyük karışıklık yaratıyor. Siyasal istikrar devlet yönetiminin sorunsuz bir şekilde işlemesi, devlet organlarının düzenli ve uyumlu bir şekilde çalışması ile olur. Bu sistemin İstikrarı değil, istikrarsızlığı getirdiği görülmektedir.
Yargı bağımsızlığı?
Yargı yönetiminde söz sahibi olan Hakimler ve Savcılar Kurulu 13 üyeden oluşmaktadır. Adalet Bakanı ile Bakan Yardımcısı Kurulun tabii üyesi, Cumhurbaşkanı kurula 4 üye seçiyor. 7 üyesi ise TBMM tarafından seçiliyor. Meclis çoğunluğuna sahip partili Cumhurbaşkanı dolaylı yoldan 11 üyenin seçimini de yapıyor…
15 kişilik Anayasa Mahkemesi’nin 12 üyesini Cumhurbaşkanı başka makamın onamasına tabi olmaksızın yetkiyi tek başına kullanıyor. Anayasa Mahkemesi kararları iktidarın çıkarlarına ters olduğunda kararların tanınmaması, sert tepki gösterilmesi hukukun üstünlüğü ilkesine ters düşmekte, yargı bağımsızlığı sorgulanmaktadır…
Siyasetçilerimiz başkanlık sisteminde ısrar edilmeli diyorlarsa, kuvvetler ayrılığı sert şekilde ayrılan ABD başkanlık sistemini uygularlar mı?
Partili-Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Türkiye’yi uçuracaktı…
Türkiye’yi uçuracağı vaadiyle sunulan 9 Temmuz 2018’de resmen başlayan Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde ekonomi…
AKP iktidara geldiği 2002 kasımda dolar kuru 1.6 TL seviyesindeydi. 9 Temmuz 2018 DOLAR 4,55 EURO 5,35 / Günümüzde DOLAR 8, EURO 9,30 seviyesinde.
9 Temmuz 2018 GRAM ALTIN 184.25 ÇEYREK ALTIN 303,02 / Günümüzde GRAM ALTIN 487,1 ÇEYREK ALTIN 800 lira seviyesinde
2018 işsizlik %11 (3 milyon 531 bin) / 2020 %13.4 (4 milyon 227 bin) TÜİK’e göre iş bulma ümidi olmayan 1 milyon 335 bin kişi bulunuyor. İş aramayan ancak iş başı yapmaya hazır olduğunu belirten kişi sayısı ise 2 milyon 866 bin TÜİK tarafından işsiz sayılmayan toplam 4 milyon 201 bin kişi bulunuyor. “Gerçek işsiz sayısı” 8 milyon 428 bin oluyor. Bu da yüzde 13.4 olan işsizlik oranını yüzde 26 seviyesine çıkarıyor.
2018 Kamu net borcu üçüncü ceyreğinde 482 milyar TL / bu dönemde 782,2 milyar TL
2018 Yoksulluk sınırı 5662 TL / 2020 7733 TL
2018 Açlık sınırı 1738 TL / 2020 2374 TL
Dış borcun milli gelire oranı 2018’de % 51.8’di / 2020’de %56.9 oldu. Ekonomi küçüldü. Kişi başına gelir konusunda artık 7-8 bin dolardan bahsediliyor.
2018 bütçe açığı 72.6 milyar liraydı / 2020 altı aylık açık 109,5 milyar lira
Büyüme oranları (2018) son çeyreğinde % 3 daralma, % 2.6 (2019), 0.9 büyüdü… 2020‘de ekonomistler yüzde 5-5.5 arası bir büyüme bekliyordu. Türkiye ekonomisi corona virüsü salgınının etkilerinin tam olarak hissedilmediği 2020 yılının ilk çeyreğinde yüzde 4.4 ile beklentilerin altında büyüdü. İkinci çeyrek büyüme rakamı yüzde -9,9 küçüldü.
Türkiye’nin 31 Mart itibarıyla brüt dış borç stoku 431 milyar dolar, net dış borç stoku 256,5 milyar dolar oldu. Hazine garantili dış borç stoku 14,2 milyar dolar, kamu net borç stoku da 782,2 milyar lira olarak gerçekleşti.
TCMB verilerine göre 2020 Haziran sonu itibarıyla, orijinal vadesine bakılmaksızın vadesi 1 yıl veya daha az kalmış kısa vadeli dış borç stoku, 171,4 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti.
Ekonomik kriz, icra dosyalarının artmasına neden oldu…
Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre; 2002 yılında 8 milyon 613 bin 759 adet icra dosyası bulunuyordu. Ülke genelinde açılan icra davalarının sayısı 26 milyon 154 bine ulaştı.
Özelleştirmeler…
1986’da Özal hükümetlerinde başlayan 1986’dan AKP’nin iktidara geldiği döneme kadar 8.2 milyar dolarlık özelleştirme yapıldı. 62.1 milyar doları AKP döneminde gerçekleşti. Toplam 70.3 milyar dolarlık özelleştirme gerçekleşti…
Yap-işlet-devret modeliyle yapılan, geçiş garantisi nedeniyle Hazine’nin kasasından milyarlarca lira çıkmasına neden olan köprü, tünel ve otoyolları her geçen gün devlet için daha da büyük yük oluyor…
Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Osmangazi Köprüsü, Avrasya Tüneli ve İstanbul Havalimanı bu kapsamda yapılmıştı. Yavuz Sultan Selim Köprüsü için 2019’da 3 milyar 50 milyon lira, Osmangazi Köprüsü için ise 2016-2019 yılları arasında 3 milyar 799 milyon lira ödendi.
Yabancı ortaklı şirketlerin yap-işlet-devret modeliyle yaptığı 211 projeye, bugüne dek 130 milyar dolar Hazine garantisi verildi. Yalnızca 18 şehir hastanesine devletin ödeyeceği kira bedeli 30 milyar dolar. Yalnızca Avrasya Tüneli, Osmangazi ve Yavuz Sultan Selim Köprüsü’ne; 2016, 2017 ve 2019’da (2018 belli değil) toplam 8 milyar 371 milyon lira garanti ödemesi yapılmış oluyordu.
Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde ekonomi ağır yara aldı. Türkiye’yi uçuracak denilen sistemde uçan… “döviz kuru, işsizlik, cari açık” olmuştur…
CHS, ülkeye siyasi istikrar getirmediği görülmektedir. “Kuvvetli denetim mekanizması ve Sert kuvvetler ayrılığının uygulanamadığı sistemde sorunlar sadece Ekonomide değil; Dış politika, Adalet, Eğitim, Sağlık, Tarım, İşsizlik gibi birçok alanlarda devam etmektedir”… Kaldı ki Türkiye’nin ileride çok ciddi sorun olarak karşısına çıkacağı ama gösterilmeyen “Suriye mülteci” sorunuda gözükmektedir. İYİ Parti İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın ciddi şekilde dikkat çekmesine rağmen Suriye mülteci (40 milyar doların üzerinde harcama yapılması hariç) sorununa karşı iktidarın iyimser tablo çizmesi, sorunları görmek istememesi, ayrı sorun olarak durmaktadır.
DP dönemi ile başlayan olumsuz süreçlerin geçici olduğuna halkı inandırma çabası, kalkınmanın artarak devam ettiği algısını yerleştirmek bu dönemde de gözükmektedir…
Cumhurbaşkanının yetkileri azaltılırsa…
İstikrar ve huzur getirecek denen sistemi farklı bakış açısıyla değerlendirirsek… Hukukun üstünlüğü, Kuvvetli denetim mekanizması ve Sert kuvvetler ayrılığının uygulanamadığı P-CHS sisteminde… meclis çoğunluğunu, hatta anayasada değişiklik yapacak çoğunluğu muhalefet partileri yakalarsa, düşük bir oyla seçilmiş olan cumhurbaşkanı ile muhalefetin kontrol ettiği meclis arasında çekişmeyi nasıl etkileyecektir. Sistem nasıl işleyecektir?
Meclis, Cumhurbaşkanının yetkileri azaltırsa topal ördek olmaz mı? Ya da meclis çoğunluğunu ve Cumhurbaşkanlığı seçimini muhalefet partileri kazanırsa, AKP istikrar için CHS devam etsin diyebilecek midir? Siyasette herşey mümkün bugün değil yarın da düşünülmelidir… İstikrar ve huzur getirecek denen sistem bu koşullarda istikrar getirir mi?
İktidarı bırakmamak…
Meclis erken seçim kararı almazsa, zamanında yapılacak seçimlerde normal şartlarda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2023’de aday olamaması, AKP’nin de iktidarı bırakmamak adına Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı üçüncü kez aday yapmak istemesi durumunda… Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, dönemin Başbakanı Ecevit’e söylediği sözleri akıllara getirecektir…
AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın, partisinin TBMM Grup toplantısında yaptığı konuşmada…
”Bir siyaset adamının her şeyi siyaset olursa, siyasetten başka dünyası olmaz… Siyaset adamı kişisel siyaset hırsı uğruna topluma, insanlığa kıymaz. Kendi siyasal yaşamını kesmeyi göze alır. Siyaset adamı gerektiğinde çekilebilmelidir” Ecevit’in bu ifadeleri İsmet İnönü’ye yazdığı mektupta yer verdiğini bildiren AKP Genel Başkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü…
”Şimdi siz Hükümet’in üç yılını değerlendirmek adına bir basın toplantısı yapan ve konuşmasını (çekilmeyi düşünmüyorum, erken seçim söz konusu değil) diye bitiren Ecevit’i düşünün… Bir de 25 yıl önce söylediklerini düşünün. Ecevit 25 yıl önce sanki bugünkü Ecevit’i tarif etmiş.
Ecevit, bugün siyasetten çekilirse siyaset dünyasının, Türkiye’nin ve dünyanın yıkılacağını zannediyor. O yüzden siyasete sımsıkı sarılıyor. Toplum veya insanlığa yararlı olabilmek için değil, kendini ayakta tutabilmek için sarılıyor, sımsıkı siyasete. Kişisel siyasi hırsı uğruna topluma ve milletimize kıymaktan çekinmiyor. Siyasetten çekilmesini bilmiyor…
PARLAMENTER HÜKÜMET SİSTEMİ UYGULAMALARI…
Çoğunluk sistemi siyasal hayatta önemli tahribata yol açmıştır. 1960 sonrası bütün seçimlerde nispi temsil sisteminin değişik biçimleri uygulanmıştır. Nispi sistemde de farklı sorunlarla karşılaşılmıştır…
1950-1960 dönemleri; 1950, 1954 ve 1957 seçimlerinde listeli çoğunluk sistemi uygulanmıştır. Yönetimde istikrar ilkesini önde tutan ancak temsilde adalet ilkesini fazlaca ihmal eden bir sistemdir. Seçim sonuçlarında orantısızlık en yüksek değerdedir. Bu nedenle tek parti uygulamaları oluşmuş ülkede siyasi gerilimler yükselmiştir. Bu dönemin gösterdiği gerçek şudur; istikrar, tek parti iktidarı ile eş anlamlı değildir. Bir siyasal sistemin istikrarlı olması, siyasal meşruiyet konusunda toplumsal rıza olması ve sisteme güvenin olmasıdır. Seçim sistemi tartışmaları sonucu Nispi temsil istekleri yoğunluk kazanmıştır…
1960-1980 dönemleri, Nispi temsilin kabulü ile “hem barajlı hem de barajsız olmak üzere sistemin d’hont” uygulamasının tercih edildiği görülmektedir. Seçim kanununun 1950-1960 yılları arasında yaşanan siyasi olaylardan etkilenilerek hazırlandığı söylenebilir.
1961 yılında uygulanan seçim çevresi barajlı d’Hondt sistemi de siyasal istikrarı sağlama açısından verimli olmamış ve Türkiye ilk kez 1961 seçimleriyle birlikte koalisyon hükümetleriyle tanışmıştır. 1961-1965 yılları arasında 4 kez koalisyon hükümeti kurulmuştur.
1965 seçimlerinde nispi sistemin en uç örneği olan Milli Bakiye sistemi uygulanmıştır. Adalet Partisi, tek başına iktidara gelmeyi başarmıştır. Küçük partilere en çok yarar sağlayan seçim sistemi olmuştur.
1969 seçimlerinde Barajsız d’Hondt sistemi uygulanmıştır. Bu dönemde de koalisyon hükümetleriyle karşılaşılmıştır. Türkiye ekonomik ve siyasal bunalımların etkisi ile siyasal çalkantılara girmiş, 1971 yılında ise askeri muhtıra ile karşılaşmıştır.
1973 ve 1977 seçimlerinde Barajsız d’Hondt sistemi uygulanmıştır.1977’de % 41,4 oy alan CHP, buna rağmen tek başına iktidar olabilecek temsilci sayısına kavuşamamıştır. Bu seçimlerin sonucunda koalisyon hükümetleri kurulmuştur. Türkiye’de ciddi hükümet istikrarsızlığı ile karşılaşmıştır. Bu döneminde gösterdiği siyasal yaşamda istikrarı sağlayan tek unsur, seçim sistemleri değildir.
Siyasi partilerin yönetimi genel anlamda çıkar politikalar izlemeleri, uzlaşmacı ve çözüm odaklı yaklaşımlardan uzak durmaları, bu dönemde de istikrarsızlığın en önemli sebepleri olmuştur. Türkiye, yeniden bir askeri müdahaleyle karşı karşıya kalmıştır. Bu seçimler sonucunda 1950-1960 yılları arasında yaşananların tersi olarak temsilde adalet sağlanmış ancak yönetimde istikrar sağlanamamıştır.
1983 seçiminde Çifte Barajlı d ‘Hondt uygulanmıştır. Ülke ve seçim çevresinde yüzde 10 barajının ilk kez uygulanması sonucu partilerin önce % 10 barajını aşması gerekiyordu. ANAP tek başına iktidar olmayı başarmış seçim sisteminde değişiklik yapmıştır. Çifte Barajlı d’Hont+Kontenjan sistemi 1987 ve 1991 seçimlerinde uygulanmıştır.
1987 seçimlerinde % 36,3 oyla TBMM’de % 64,9 oranında temsil hakkı elde etmiş , büyük bir siyasi meşruiyet tartışması yaşanmıştır. 1987’den sonra ikinci genel seçimi de 1991’de bir ‘erken seçim’ olarak yaşamıştır. 1991 Genel Seçimleri’nde uygulanan seçim sisteminde ayrıca tercihli oy da uygulanmıştır. Tekrar koalisyonlar dönemi başlamıştır.
1995 yılında gerek kontenjan uygulamaları gerekse seçim çevresi barajları yürürlükten kaldırılarak, yalnızca %10’luk ülke barajı d’Hont sisteme dönülmüştür.
1999 Genel Seçimlerinde de kullanılan sistem ülkeyi yine koalisyon iktidarlarına götürmüştür. Siyasal yapı büyük bir parçalanmışlık içerisine girmiştir. Bir kısmı seçim sisteminden kaynaklanan, ancak büyük kısmı siyasal yapıdan ve ekonomik sorunlardan kaynaklanmıştır.
%10’luk ülke barajı d’Hont sistemi geçerliliğini korumaktadır… CHS geçişle birlikte 2018’de Seçim ittifakı hususunda düzenleme yapılmıştır.
Uygulanan seçim sistemlerinden bazıları temsilde adaleti ön plana çıkarırken bazıları yönetimde istikrarı ön plana çıkarmıştır. Her iki ilkenin de tam olarak yansıtıldığı bir dönem olmamıştır. Seçim sistemleri, ülkedeki istikrarı ve toplumsal barışı sağlayabilecek en önemli araç değildir. Siyasal istikrarsızlığa neden olabilecek bir çok etken vardır. Bunlardan bazıları; seçim sistemi, ekonomik etkenler, politik etkenler ve sosyal etkenlerdir.
Tek partili ve Koalisyon dönemleri;
TEK PARTİLİ Dönemler…
DP (1950-1954-1957), AP (1965,1969), ANAP (1983,1987), AKP (2002-2007-2011-2015 (Kasım))- 2018 CHS İttifak)
Çok partili demokratik siyasal hayata geçilen 1950’den bugüne, Türkiye’de 19 Milletveikili Genel seçimin 12’nde tek başına bir parti iktidar çoğunluğuyla sonuçlanmıştır.
Tek partili dönemlerde sözde siyasi istikrar sağlanıyor, ekonomi büyümenin arttığı söylense de halkın refah seviyelerinde gerçek artış olmuyor. Siyasal islam anlayışı ile ideolojik kamplaşmalar yaşanıyor baskı rejimini arttırıyordu. Demokrasi, basın özgürlüğü, hukukun üstünlüğü zarar görmüştür. Tek parti rejimlerinde devletin denge- fren mekanizmaları etkisiz kalması, teamüllerinin ortadan kalkması gibi sorunlar oluşmaktadır. Dış yaptırımlar daha kolay sağlanabiliyor. CHS sistemine geçişte örnek gösterilen tek parti dönemlerinde gerçek anlamda siyasi istikrar gerçekleşmiyordu.
KOALİSYON Dönemleri…
CHP (1961), CHP (1973,1977), DYP (1991), RP (1995), DSP (1999)
Türkiye’de 1960-2002 arası;
1961-1965 arası 4, 1971-1980 arası 4, 1991 – 2002 arası 7 toplam 15 koalisyon hükümeti kuruldu. Ara dönemde partiler üstü 5, azınlık hükümeti 4, geçici hükümet 1 defa kuruldu. İlk koalisyon hükümeti 1961’de kurulmuş olup yaklaşık 7 ay sürmüştür. En uzun süren 3,5 yıl DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümeti oldu.
Koalisyon hükümetlerinin sona ermesi, partiler arasında çıkan anlaşmazlıklar, hükümetin istifası, başbakanın değişmesi, seçimlerin yapılması gibi nedenler ile birlikte, parlamento desteğinin çekilmesi ve koalisyon ortakları arasında uzlaşma zeminin mümkün olamaması, parti yöneticilerinin davranışları gibi nedenlerle de koalisyon hükümetleri sona ermektedir.
1960, 1971, 1980 ve 15 Temmuz yaşanan demokrasi dışı müdahaleler, kalkışmalar parlamenter sistemden kaynaklandığı söylenemez. 27 Mayıs ve 15 Temmuz’a giden süreç Tek parti iktidarın siyasi uygulamaları…
1971, 1980 ve 1990’lı yıllarda yaşanan demokrasi dışı müdahaleler, koalisyon dönemlerinde yaşanan çatışmacı, uzlaşmacı olmayan politikalar ve yeni ABD politikaları bu süreci etkilemiştir.
PARLAMENTER SİSTEM…
Her sistemin avantajı ve dezavantajı vardır. Parlementer sisteminde kendi içinde sıkıntıları olduğu söylenebilir. Gensoru, güvenoyu gibi yasama gücünün, yürütme gücü üzerindeki denetim mekanizmalarından biridir. Sistemde hem avantaj hem de dezavantaj olarak görülebilir. Yasama ve Yürütme organları birbirlerinin denetleyebilir ve hukuksal varlıklarına son verebilir. Parlamento, güvensizlik oyu ile hükümeti düşürebilir. Hükümet de parlamentoyu feshedebilir.
Parlamenter sistemlerde tek başına meclisteki çoğunluğu sağlamış olan bir siyasi parti tarafından kurulan hükümetin gensoru ile düşürülmesi pratikte mümkün değildir. Tek partili güçlü hükümetlerde Başbakan ve bakanlar kurulu tarafından istenen bir düzenlemenin yasamadan geçmemesi için hiçbir sebep yoktur. Tek partili güçlü hükümetlerde kuvvetler ayrılığının yok olması, muhalefete karşı baskıcı iktidar politikaların uygulanması, iktidarın denetlenmesinin güç olması dezavantaj olarak da görülebilir. Tek başına hükümeti kurmak, yönetimde siyasi istikrar sağlamayabilir…
Tek başına çoğunluğun sağlanamadığı ve koalisyon hükümetlerinin kurulduğu dönemlerde hükümetler risk altında sayılabilir. Uzlaşma kültürü gelişmişse avantaj olabilir. İktidarın paylaşımını arttırmak kutuplaşmayı azaltır, uzlaşmayı kolaylaştırır, halkın katılımını ve demokratik temsilini güçlendirir.
Parlementer sistemde, siyasi kilitlenme yaşanmaması, çözüm üretilebilir bir sistem olması, TARAFSIZ Cumhurbaşkanının siyasi havayı yumuşatıcı bir etkiye sahip olması sistemin üstünlükleri olarak kabul edilebilir.
Seçim sistemini alt yapısı iyi biçimlendirilmiş, Parlementer sistemin sorunları ülke gerçeklerine uygun “ortak akıl” ile iyileştirilmelidir…
Çok partili hayata geçtiğimizden beri neredeyse her seçim dönemi sistem değişiklikleri üzerine tartışmalar olmuştur. Türkiye’nin sağlıklı ve istikrarlı bir siyasal yapıya kavuşması, günümüzün temel sorunudur.
Türk siyasi tarihimizde uygulanan seçim sistemlerini ve siyasal hayata olan etkilerini CHS kadar olan süreci hatırlatmak adına ele alınan yazı dizisini değerlendirdiğimizde…
Sonuç,
Türkiye, Tanzimat Dönemi ile başlayan reform hareketleri, 1876’dan bu yana parlamenter hükümet sistem geleneğine sahiptir.
Tek parti siyasi istikrar değildir. Siyasal istikrar, ülkenin gereksinimlerini giderilmesi, çıkarları için önlemler alması bu önlemleri hayata geçirecek kararları parlamentodan geçirilmesi için çalışıp, uygularsa güçlü bir hükümettir… Demokrasinin ve devlet organlarının uyumlu ve başarılı bir şekilde çalışması ve buna bağlı olarak kurulan hükümetlerin uzun olmasını ifade eder.
Türk usulü istikrar, demokrasisiz, halksız bir istikrar istemektedir. Çok partili demokraside, Tek partili dönemler buna en güzel örnektir. Halkın menfaatleri ve beklentileri bir yana bırakılmakta, hatta halk istikrardan önceki halini aramaktadır.
Siyasal istikrarsızlığa neden olabilecek bir çok etken vardır. Bunlardan bazıları; seçim sistemi, ekonomik etkenler, politik etkenler ve sosyal etkenlerdir. Siyasal yapımızın sağlıklı ve istikrarlı bir yapıya kavuşması için meşruiyet ve rızanın tesisini sağlayacak önlemler alınmalı, yönetsel ve ekonomik başarısızlıklar ortadan kaldırılmalı, eğitim ve kültür düzeyi yükseltilmeli ve halkın sisteme güveni yeniden sağlanmalıdır. Sorunların azaltılmasına katkı sağlaması için, uzun vadeli ihtiyaca göre bir planlama düzenlenebilir.
Toplumların, geleceklerini inşa ederken, geçmiş deneyimlerini iyi bilmeleri, tanımaları, araştırmaları, incelemeleri ve tartışmaları gereklidir. Her ülke ekonomik, tarihi, kültürel, sosyal ve siyasal yapılarına en uygun seçim sistemini tercih etmek zorundadır. Aksi halde ülkede, siyasal krizlerin başını çektiği pek çok sıkıntı baş gösterir. Türkiye’nin gerçeği koalisyonlar ve ittifaklardır. Buna uygun seçim sistemi geliştirilmelidir.
Demokrasinin ve devlet organlarının düzenli ve uyumlu bir şekilde çalışmasının sekteye uğramaması için, kuvvetler ayrılığı, hukun üstünlüğü sağlanmalı, partilerin oy uğruna devletin ideolojisine zarar verecek (siyasal islam) politikalarından uzak tutulmalı, bürokraside liyakatli atamalar gerçekleştirilmelidir.
Türkiye, 1876’dan bu yana uygulanan Parlamenter hükümet sistem geleneğine sahiptir. Bildiği ve tecrübe sahibi olduğu tek sistem budur. Güçlü, yetkili ve siyasal sorumluluğa sahip bir hükümet ile onu denetleyen prestijli bir meclisin varlığı olmalıdır.
Kökleşmiş bulunan parlamenter rejimin aksayan yönlerinin kaynağı seçim hukukuna bağlanabilir. Siyasi parti kanununda değişikliğe gidilmelidir. Partilerdeki lider sultası yapı değiştirilmelidir. Bu durumda sıkı parti disiplini doğurduğu için, parlamentodaki araçları etkisiz hale getirerek işlevlerini zayıflatmaktadır. Siyasi partilerimiz parti içi demokrasinin işletildiği bir yönetim yapısına kavuşturulmalıdır.
Üniter yapıyı koruyarak devletin ve ulusun bölünmez bütünlüğü içinde laik devlet anlayışından taviz verilmemeli, ortak akıl oluşturulmalıdır.
Siyasi istikrarı başarmanın en önemli unsuru “uzlaşma kültürünü” oluşturabilmektir. Bunu sağlayamadığımız sürece hangi sistem olursa olsun siyasi istikrar sağlanamayacak ve sosyal refah düzeyine ulaşamayacağımız gerçeğidir…
BİTTİ…
Faydalanılan kaynaklar
Bülent Tanör, Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri
Kemal Gözler, Anayasa Hukukuna Giriş Genel Esaslar ve Türk Anayasa Hukuku
Emine Yavaşgel, Temsilde Adalet ve Siyasal İstikrar Açısından Seçim Sistemleri
Erol Tuncer, Türkiye’de Seçim Uygulamaları/ Sorunları Işığında Temsilde Adalet‐Yönetimde İstikrar ilkelerinin İşlevselliği
Cem Eroğul, Demokrat Parti Tarihi ve İdeolojisi
Kemal H. Karpat, Türk Demokrasi Tarihi Sosyal, Kültürel, Ekonomik Temeller
Tevfik Çavdar, Türkiye’nin Demokrasi Tarihi
Sina Akşin, Türkiye Tarihi
Emre Kongar, 21. Yüzyılda Türkiye/2000’li Yıllarda Türkiye’nin Toplumsal Yapısı
Feroz Ahmad, Demokrasi Sürecinde Türkiye