Gündem

Faik Öztrak: “Milletin cüzdan boşsa hükümetin vizyonu da boştur”

CHP Sözcüsü Öztrak, tüm Cumhuriyet Hükümetlerinin kullandığı kaynağın 4 katını kullanan Saray Hükümetlerinin bunca kaynağa rağmen Türkiye’yi 2023 hedeflerinin yarısına bile ulaştıramadığına dikkat çekerek, “20 yılda millete verdiği hiçbir sözü tutamayan, millete taahhüdünü yerine getiremeyen saray, şimdi çıkmış önümüzdeki yüzyıl için milletten yetki istiyor. Pes doğrusu… Sen gelecek 100 yılı bırak, 2023’e 2 ay kala, 2023 hedeflerini neden tutturamadın? Çık millete bunun hesabını önce bir ver” dedi.

Her sıkıştığında ya bir asır önceye ya da bir asır sonraya kaçan Saray Hükümetinin konuşmadığı tek şeyin bugün olduğunu belirten Öztrak, “Bugün mutfakta tencereler kaynamıyor. Milletin cüzdanı bomboş. Milletin cüzdanını boşaltan hükümetin vizyonu da boştur. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” değerlendirmesinde bulundu.

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK gündemine ilişkin düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:

ERDAL İNÖNÜ’YÜ SAYGI VE RAHMETLE ANIYORUZ

Merkez Yönetim Kurulu toplantımız devam ediyor. Sözlerime başlarken, siyasette hoşgörü ve nezaketin temsilcisi, değerli bilim ve siyaset insanı önceki dönem genel başkanlarımızdan Sn. Erdal İnönü’yü vefatının 15. Yılında saygı ve rahmetle anıyoruz.

CUMHURİYET BAYRAMIMIZI GURURLA KUTLADIK

Hafta sonu, Cumhuriyetimizin 99. yaşını, büyük bir coşku ve gururla kutladık. Cumhuriyetimiz hiç kolay kurulmadı. Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı, türlü cephelerde, tüm kaynaklarını tüketmiş, fakrı zaruret içinde bir millet, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde, damarlarındaki asil kanda mevcut kudretle, emperyalist güçlerin karşısına dikildi, “Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, bölünemez” diye haykırdı. “Milli iradeyi hâkim kılmak” esasıyla “Tam bağımsızlık” şiarıyla, hem kendi makûs talihini yendi. Hem de mazlum milletler için bağımsızlık yolunun pusulası oldu.

CUMHURİYET, 200 YILLIK GERİ KALMIŞLIĞA MİLLETİMİZİN BULDUĞU ÇÖZÜMDÜR

İşte Türkiye Cumhuriyeti, aziz milletimizin, Kurtuluş Savaşı meydanlarında verdiği onurlu mücadelenin, medeniyet kulvarındaki devamıdır. 200 yıllık geri kalmışlığa ve onlarca yenilgiye karşı, milletimizin bulduğu çözümün adıdır. Atamız, tüm bu süreci şu sözlerle özetlemiştir: “Uçurum kenarında yıkık bir ülke… Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar… Yıllarca süren savaş… Ondan sonra, içeride ve dışarıda saygıyla tanınan yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet… Ve bunları başarmak için aralıksız devrimler… İşte Türk genel devriminin bir kısa deyimi…” Bu onurlu mirasın sahipleri olarak, Cumhuriyetimizin 99. yaşını bir kez daha, gururla kutluyoruz. Atamızı ve silah arkadaşlarını bir kere daha saygı, rahmet ve minnetle anıyoruz.

BU REJİMLE KUTUPLAŞMA “TOKSİK” SEVİYEDE

Milli bayramlarımız, geçtiğimiz zorlu yolları hatırlamak, geçmişten ders çıkarmak için de önemli bir fırsattır. Cumhuriyet nedir ve sultanlıktan farkı nedir? Büyük Atatürk; Cumhuriyetimiz ikinci yaşına girerken, İzmir Kız Öğretmen Okulu’nda, öğrencilerin sorusu üzerine, bunun cevabını gayet güzel vermiş. “Cumhuriyet, ahlâkî fazilete dayanan bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir. Sultanlık, korku ve tehdide dayanan bir idaredir. Cumhuriyet idaresi faziletli ve namuskâr insanlar yetiştirir. Sultanlık, korkuya ve tehdide dayandığı için, korkak, zelil, sefil ve rezil insanlar yetiştirir. Aradaki fark bunlardan ibarettir.” Evet, Cumhuriyet ahlak üzerine inşa edilir. Ucube şahsım rejimleri ise korku üzerine… Cumhuriyet kalpleri birleştirir. Tek kişinin iradesine dayanan rejimler ise kutuplaştırır. Toplumsal kutuplaşma, demokrasiye vurulmak istenen darbe için en stratejik araçtır. Ülkemizdeki toplumsal kutuplaşma, “Toksik seviyelere” ulaşmıştır. Bugün Türkiye’deki yönetim, otoriter rejime kayan, en tepedeki beş ülke arasında sayılmaktadır. Uluslararası V-Dem Institute tarafından yapılan çalışmada, ortaya çıkan sonuç budur. Kutuplaşma, temel hak ve özgürlüklerimizi, yargıyı, adaleti, demokrasimizi ve 99 yıllık Cumhuriyetimizi tehdit etmektedir.

SÜKÛT İKRARDAN GELİR

Tek başına ülkeyi yöneten, AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’ın, TBMM Grup Başkanvekili, “Bir kültür devrimi olarak Cumhuriyet, bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, hâsılı bütün düşünmemizi yok etmiştir” diyerek, Cumhuriyetimize ve Cumhuriyet devrimlerine, alenen saldırmıştır. Cumhuriyetimize ve Atatürk devrimlerine düşmanlık etmiştir, kinini kusmuştur. AK Parti Genel Başkanı da, bir yandan bayram günü milletin huzurunda, “Yaşasın Cumhuriyet” diye bağırıyor, diğer yandan, bu vahim hadiseyi sadece seyrediyor. Ağzını açıp tek söz söylemiyor. Sükût ediyor. Ne demişler? Sükût ikrardan gelir. Demek ki kendisin de partisinin de asıl görüşü bu. Daha önce de aynı AK Parti Genel Başkanı, Cumhuriyetimize “90 yıllık reklam arası” diyen, bir milletvekilini himaye etmiş miydi? Ama bu defa himaye görenin, Erdoğan’ın kendi adına, Meclis’te konuşma yetkisi verdiği, bir grup başkanvekili olması, hele hele eski bir Kültür Bakanı da olması, bu rezaleti partinin kurumsal görüşü haline getirmektedir.

AŞİKARDA İŞLENEN KABAHATİN, TENHADA ÖZRÜ OLMAZ

Yılın 364 günü, İngiliz zırhlısına binip kaçan Saray şürekâsına, güzelleme üstüne güzelleme yapan siz… “Keşke Yunan galip gelseydi” diyen, fesli meczupları bağırlarına basan siz… “Cihan Harbi bitti. Müstevliler alacaklarının birkaç kat mislini aldı ve öyle gittiler, çekildiler. Kurşun sıkmadık ki. Övünecek büyük bir tarihimiz varken, kölelikten kurtulduğumuz tarihe niye bayram diyeceğiz” diyen, Emekli Eski Meclis Başkanıyla aynı sahnede hem de 29 Ekim’de birlikte poz veren yine siz… Altıncı Filo’ya secde eden Cumhuriyet düşmanlarıyla poz verip, şimdi, senede bir gün “Yaşasın Cumhuriyet” diye bağırarak, Cumhuriyetçi olamazsınız. Milletimiz külyutmaz. Aşikârda işlenen kabahatin, tenhada özrü olmaz. Milletimiz herkesin ne yaptığını görüyor, biliyor, notunu da veriyor. Tasdikname elinde, sahibine vermek, zulümden kurtulmak için, sandığı bekliyor.

CUMHURİYET LİYAKAT SİSTEMİDİR

Cumhuriyet liyakat sistemidir. Tek kişilik şahsım rejimleri ise Saraya sadakat sistemidir. Saraya sadakat sistemidir. Milletin tüm imkânları, bir avuç saray yanaşması için seferber edilir. Güreşçiler kamu bankalarına, yönetim kurulu üyesi yapılır. “Bir tek güvenlik makalesi okumadım, bu konuda bir şey biliyorum desem yanlış olur” diyen kişi İçişleri Bakanı yapılır. Rüşvet alanlar, Büyükelçi yapılır. Vatandaş, bir yandan akşam eve nasıl ekmek götüreceğini düşünür, diğer yandan da ödediği vergilerle, acımasızca kendinden alınan vergilerle itibardan tasarruf olmaz diyen sarayı besler. Millet evladını, yemez içmez okutur. İki üniversite bitiren vatan evlatları, asgari ücretle iş bulamaz. Ama Saray’ın yanaşmaları üç beş maaşla keyif çatar, lüks arabalarda burunlarına pudra şekeri çeker.

CUMHURİYET KİMSESİZLERİN KİMSESİDİR

Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesi, tek kişilik şahsım rejimleri ise, şürekâsının, yanaşmasının hamisidir. Saray başka ülkelerin talebiyle, ülkemizde tuttuğu, milyonlarca Suriyeliye, milletimizin kesesinden, milyarlarca dolar akıtır. Ama vatandaşlarımız hayat pahalılığı altında, inim inim inler. Suriyeli sığınmacının, “Bana vatandaşlık geldi, istemedim. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olsam, maaşım olmaz, rezil olurum” sözleri, aslında kibirli Saray yönetiminin bu milleti ne hale getirdiğini çok güzel anlatmaktadır.

CUMHURİYET İNŞA EDER, TEK KİŞİLİK REJİM SATAR

Cumhuriyet yarını düşünerek, inşa eder, fabrikalar kurar. Tek kişilik şahsım rejimleriyse, hayırsız evlat gibi bunları satar savar. Cumhuriyetimiz daha ilk günden itibaren, “Her fabrika bir kale” diyerek, ülkemizde üretim seferberliği başlatmıştır. Önce Birinci Dünya Savaşı’ndan alınan dersle, üç beyaz…, Şeker, bez ve un üretiminde, kendine yeterli olabilmek ilk hedef olarak konmuştur. Bugünde pandemiden sonra tüm dünya, bu politikalara geri dönmektedir. Eskişehir, Turhal, Alpullu ve Uşak’ta şeker fabrikaları, Kayseri, Konya Ereğli ve Bakırköy’de bez, Nazilli’de basma, Bursa ve Bünyan’da dokuma fabrikaları… Hem bir banka hem bir tekstil işletmesi olarak SÜMERBANK… Anadolu’nun pek çok ilinde buğday siloları, Aksaray’da Atatürk’ün talimatıyla kurulan Azm-i Milli Un Fabrikası… Ve Cumhuriyetle birlikte yükselen diğer fabrikalar. İlki Kırıkkale’de başlamak üzere 12 ilde demir-çelik fabrikası, Paşabahçe cam fabrikaları, çimento, kömür, kimyevi madde, gübre fabrikaları, yeraltı kaynaklarını işletmek için ETİBANK, elektrik santralleri, yeni demiryolu hatları, limanlar… 1950’lerde SEKA’nın sahneye çıkması, 1960’larda Erdemir Demir-Çelik Fabrikası, PET-KİM, 1970’ler Sakarya Tank-Palet Fabrikası, 1980’ler TÜPRAŞ, 1990’lar TÜRK TELEKOM ve daha niceleri…

SİZ ÖNCE TELEKOM TALANININ HESABINI VERİN

Cumhuriyet hükümetleri bunca fabrika kurdu. Erdoğan ve şürekası bu mirası 63 milyar dolara, kendi deyişleriyle “babalar gibi” sattı. İşte TÜRK TELEKOM… Saray TELEKOM’u Lübnanlılara sattı. Satarken de bizim tarlanın taşıyla, bizim tarlanın kuşunu vurdurdu. Lübnanlılar, Suudilerle bir oldu TÜRK TELEKOM’un kârını aldı, borcunu bizim bankalarımızın sırtına bıraktı, sonra da çekip gitti. Devletin bu şirketin yönetimine atadığı memurlar, TÜRK TELEKOM’un yağmalanmasını sessizce izlediler. Yetmedi, kimi Saray’a Yardımcı, kimi Genel Sekreter oldu, kimileri de danışman… Ülkenin elinde talan edilmiş, son derece yetersiz bir fiber altyapı kaldı. Dijital çağa, Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılına, bu yetersiz altyapıyla girdik. Şimdi bunun müsebbipleri çıkmış bundan şikâyet ediyorlar. Bunu tamir edebilmek için, ülkenin ikinci yüzyılına randevu vermeye kalkıyorlar. Siz önce bu talanın bir hesabını verin. Ama ne gezer.

YETİMİN HAKKINA GİRENE HATIR SORUYOR

Tam da Cumhuriyet Bayramı arifesinde, TELEKOM’u soyup soğana çeviren, Lübnanlı Hariri ailesinin temsilcisi, nispet yapar gibi Erdoğan’ın Sarayına gelmiş. Sarayın kibirlisiyle basına kapalı bir görüşme yapmış. Şu fotoğrafa iyi bakın… Ne Erdoğan’ın yüzünde hesap soran bir ifade var, ne de TELEKOM’un içini boşaltanların yüzünde hesap veren bir ifade… Belli ki Hariri’nin keyfi yerinde, objektiflere gülerek poz veriyor. Cumhuriyet, tüyü bitmedik yetimin hakkını arar. Tek kişilik şahsım rejimleri ise, tüyü bitmedik yetimin hakkına girenlere, işte böyle bu resimde olduğu gibi hal hatır sorar.

TÜM CUMHURİYET HÜKÜMETLERİNİN 4 KATI KAYNAK KULLANDI

Geçtiğimiz hafta sonu, 20 yıldır Hükümette olan Sarayın kibirlisi, çıktı milletten bu defa yüz yıl istedi. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. 20 yıllık devri iktidarında milletten, 2 trilyon 504 milyar dolar vergi toplamış. İçeriden ve dışarıdan 131 milyar dolar borç kullanmış. Birde milletin 63 milyar dolarlık malını mülkünü satmış. Toplam 2 trilyon 697 milyar dolar kaynak toplamış, para toplamış, bir de güzel harcamış. AK Parti’den önceki 79 yılda göreve gelen, tüm Cumhuriyet hükümetlerinin, kullandıkları paranın dört katı ve bunu tüm cumhuriyet hükümetlerinin harcadığının dörtte biri kadar bir sürede harcamış, bitirmiş.

HEDEFLERİN YARISINA BİLE ULAŞAMADILAR

Önceki 57 Hükümet, kullandıkları her 100 dolarlık kaynakla, ülkeye 714 dolarlık gelir yaratmışlar ülkede. Erdoğan hükümetleri ise kullandığı her 100 dolarlık kaynakla, sadece 533 dolarlık milli gelir yaratabilmiş. Erdoğan kaynakları israf etmiş. Millete verdiği sözleri tutamamış. Bundan tam 11 yıl önce, 2011 seçimlerine giderken, 2023 için milletimize bazı sözler verdiler. Bunların adına da anlı, şanlı 2023 hedefleri dediler. Bir de bunlar yetmedi Kalkınma Planlarına da yazdılar. Devletin resmi hedefleri haline de getirdiler. 2023’e bugün itibariyle tam iki ay kaldı. Saray milletimize, “2023’te Milli Gelirimizi 2 trilyon dolara” çıkarma sözü vermişti. Şimdi kendi resmi programlarında, “2023’te milli gelirimiz 867 milyar dolar olacak” diyorlar. İnsaf! Hadi “Pandemi oldu, Rusya Ukrayna’yı işgal etti, onun için 2 trilyon sözümüzü tutamadık ama 1 trilyon 867 milyar dolarda kaldık” desinler bizde kabul edelim. Ama 867 milyar dolar, millete vaat ettikleri hedefini yarısı bile değil. Bu beceriksizliğin daniskası… 2023’te kişi başına geliri 25 bin dolara çıkaracağız demişler bu sözü vermişler. Bu ülkenin her bir ferdinin yıllık geliri 25 bin dolar olacak demişler. Şimdi, “2023’te kişi başına gelir, olsa olsa 10 bin dolar olur” diyorlar. Buna baktığınız zaman bu da hedefin yarısı bile değil. Beceriksizliğin daniskası. Milletimize, “Türkiye’yi 2023’te, ilk 10 ekonomi arasına sokma sözü” verdiler. 1990’da ilk 20’ye giren koca Türkiye ekonomisini, 2023’te ilk 20’den düşürme sınırına getirdiler. Bu beceriksizliğin daniskası değil de ne? “İşsizliği yüzde 5’e düşüreceğiz” dediler. İşsizlik yüzde 10 da kaldı. Taahhüt ettiklerinin iki katı… Alın size bir başka beceriksizliğin daniskası daha.

SEN ÇIK ÖNCE 2023’ÜN HESABINI VER

Hep söylemek zorunda kalıyoruz. Arsız neden arlanır, çul da giyer sallanır. 20 yılda millete verdiği hiçbir sözü tutamayan, millete taahhüdünü yerine getiremeyen saray, şimdi çıkmış, önümüzdeki yüzyıl için milletten yetki istiyor. Pes doğrusu… Sen gelecek 100 yılı bırak, 2023’e 2 ay kala, 2023 hedeflerini neden tutturamadın? Çık millete bunun hesabını önce bir ver. Millet olarak bunların çıraklıklarını gördük, kalfalıklarını gördük, ustalıklarını gördük, en sonunda maşallah camı çerçeveyi indirdiler. Bu aziz milleti ve memleketi, harap ettiler.

CÜZDAN BOŞSA VİZYON DA BOŞTUR

Şimdi 2023’te tutturamadıkları hedeflerin hesabını vermeden önümüzdeki asra talip olmaya kalkıyorlar. Her sıkıştıklarında, ya bir asır önceye, ya da bir asır sonraya kaçıyorlar. Konuşmadıkları tek şey ise bugün… Bugün mutfakta tencereler kaynamıyor. Milletin cüzdanı bomboş. Milletin cüzdanını boşaltan, hükümetin vizyonu da boştur. Tekrarlayalım, ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.

GIDA VE BARINMA KRİZİ KAPIMIZDA

Kışa girerken, ciddi bir gıda ve barınma krizi kapımızda bekliyor. Dünyada gıda fiyatları Ukrayna-Rusya savaşı öncesi seviyelerine dönmüştü. Ama hafta sonunda, Rusya tahıl koridorunu yeniden kapattı. Dünyada 12 aylık gıda enflasyonu, yüzde 5,5’e kadar gerilemişti. Şimdi Rusya’nın tahıl koridorunu kapatma kararıyla, tedbir alınmazsa, dünyada gıda fiyatları yeniden artacak. Tabi bizde durum çok daha farklı. Kara kış yaklaşırken bizdeki gıda enflasyonu yüzde 93. Dünyadakinin katbekat fazlası. Dünyada gıda fiyatlarının en hızlı arttığı 5 ülkeden biriyiz bu saray hükümeti sayesinde. Tahıl başta olmak üzere, küresel emtia fiyatlarının yeniden artmaya başlaması, mutfaklarımızdaki yangının daha da büyümesi demek… Bugün markette sütün litresi 20 liranın, beyaz peynirin kilosu 100 liranın üzerinde. Edirne’de öğrenciler, yani peynirin merkezinde “Bir peyniri üçe bölüyoruz. Asker gibi herkes kendi hakkını yiyor. Bu halimizden utanıyoruz” diye dert yanıyor. Peki Saraydan bu sesi duyan var mı? Hiç sanmıyorum ne gezer…

İŞ BULAMAZSAN DA AÇSIN, BULSAN DA…

Enflasyonu kendi hatalarıyla azdırdılar. Paramızı pul ettiler. Geçtiğimiz yılın Aralık ve bu yılın Ocak ayında, yani sadece iki ayda, toplam yüzde 25 enflasyona neden oldular. Şimdi Şark kurnazlığı yapıyorlar. “Aralık ve Ocak’ta enflasyon artık bu kadar yüksek olmaz” diye düşünüyorlar, cinlik yapıp, enflasyonun Aralık’tan itibaren düşeceğini ilan ediyorlar. Peki sonra ne olacak? Peki fiyat etiketleri düşecek mi? Hayır! Hem fiyat etiketleri, hem de açlık sınırı artmaya devam edecek. Saray sosyetesi üçer beşer maaşlar aldığından bu onlara pek dokunmaz. Farkında da olmazlar. Ama asgari ücretli vatandaşlarımız ne yapacak? Asgari ücret 5 bin 500 lira. Daha dört ay önce belirlendi. En son açıklanan açlık sınırı ise 7 bin 425 lira oldu. Asgari ücretli bir ailenin sadece karnını doyurmak için ilave 1.925 liraya ihtiyacı var. Asgari ücret bugün Türkiye’de ortalama ücret oldu. Onun için Saray ve şürekâsının yönettiği bu ülkede, iş bulanda aç, iş bulamayan da aç.

BİR EV, BİR ARABA HAYAL OLDU

Karakışa girerken, kapımızda sadece gıda krizi yok. Aynı zamanda ciddi bir de barınma krizi var. Sadece son bir yılda doğalgaza yüzde 161, elektriğe yüzde 101 zam geldi. Yeni zamların da eli kulağında… Esnaf kira seviyesinde gelen enerji faturalarından illallah dedi. Bu zulüm böyle devam ederse esnaf artık pes edip dükkanını kapatacak. Yine kışla beraber hanelerden yükselen, “Yandım Allah” feryatları öyle gözüküyor ki daha da artacak. Sadece enerji faturaları mı? Kiralar da serbest uçuşta… İstanbul’da kömürlükten bozma evlerin kirası, 4 bin lira olmuş. Kiralık daire fiyatları son bir yılda, Trabzon’da yüzde 180, Konya’da, Sivas’ta ve Edirne’de yüzde 175, İzmir’de yüzde 173, Ankara’da yüzde 163, İstanbul ve Adana’da yüzde 155 artmış. Diyarbakır ve Van’da ise kiralar neredeyse ikiye katlanmış. Satılık evlerde ev fiyatları birkaç milyonun altına bir türlü düşmüyor. Tam da seçim öncesinde, hükümet bir sosyal konut projesi daha açıkladı. TOKİ’nin yapacağı 250 bin sosyal konut için, yaklaşık 8 milyon yurttaşımız başvurdu. Bugün başvuruların son günü… Her başvuran 100 vatandaştan sadece 3’ü konut sahibi olacak. Geriye kalan 97 kişi artık ev hayalinden vazgeçecek. Ülkemizin hali bu… Bu ülkede bir ev, bir araba sahibi olmak artık hayal…

TOGG’U SEVİNÇLE KARŞILADIK

Araba demişken; hafta sonunda Türkiye Otomobil Girişim Grubu, seri üretim bandından ilk aracını indirdi. Bunu biz ülkemiz adına sevinçle karşıladık. TOGG bir özel grubunun yatırımıdır. Çok büyük kaynaklar tahsis edilmiştir… Türkiye’nin mobilite teknolojilerinde ilerlemekte umududur. Bir Türk markası olarak TOGG’un, dünyanın en önemli teknoloji üslerinden biri olması, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim en büyük dileğimizdir. Gelelim aracın fiyatına. İlk talep Erdoğan’dan geldi. E bu aracı almaya Erdoğan’ın gücü, tabi ki yeter. Ama milletimizin kaçı bu aracı alabilecek? Bunu bilmiyoruz. Aracın fiyatı açıklanamadı. Sanki sır.

ERDOĞAN’IN SÖZLERİ BİR İTİRAF

Erdoğan’ın demesine göre ama “Mart ayı sonunda pazara çıkacak bir ürünün fiyatının bugünden ilanı hem doğru, hem de mümkün değilmiş…” Sadece bu sözler bile, Sarayın ekonomimizi ne hale getirdiğinin itirafıdır. Eğer bu ülkede firmalar, dört ay sonrası için fiyat veremez hale geldiyse, zaten ekonominin köküne kibrit suyu dökülmüştür. Açıkçası bu Erdoğan’ın ağzından iflasın itirafıdır. Ama bu yıkımın müsebbiplerinden Nebati Bakan, halen harikalar diyarında gezinmekle meşgul. Nebati Bakan’a göre; “Dünyanın hissettiği kadar, enflasyonu hissetmiyormuşuz.” Yani siz ve diğer Saray ve şürekâsı enflasyonu elbette hissetmez. Ama dört ay sonrasına fiyat verilemeyen bir ülkede, enflasyonun neler çektirdiğini, bedellerinin ne olacağını, ne olduğunu bir de millete soracaksınız.

4 AY SONRASINI GÖREMİYOR, 1 ASIRA VİZYON VERMEYE KALKIYOR

Hep diyoruz; enflasyonun olduğu yerde öngörülebilirlik olmaz. Öngörülebilirliğin olmadığı yerde yatırım olmaz. Yatırımın olmadığı yerde aş olmaz, iş olmaz. Ülkede dört ay sonrasını, öngörülemez hale getirenler, bir asır sonrası için ülkeye ufuk, vizyon vermeye kalkıyorlar. Pes diyorum.

DERTLERİ, MANİPÜLASYON DEVAM ETSİN

Nitekim, iş insanlarımızın artık istiap haddi dolmaya başladı. Türkiye giderek, rekabetçi serbest piyasa ekonomisinden, Kuzey Kore modeli bir kumanda ekonomisine dönüşüyor. Tabela faizi yüzde 10,5. Ama bıraktık bu faize erişmeyi, kimse kredinin kendisine bile erişemiyor. Her gün yeni bir düzenlemeyle, piyasanın işleyişine müdahale edip, sistemi daha da bozuyorlar. Reel sektöre gidecek krediler, her gün ayrı bir düzenlemeyle, büyüyen bütçe açığının finansmanına yönlendiriliyor. Saray ve şürekâsı bankaların kaçtan kredi açacağına, kimlere ne kadar kredi açacağına kadar karışmaya başlamıştı. Yetmedi, geçtiğimiz haftada bankaların ne zaman, saat kaçta döviz alıp satacağına da karışmaya başladılar. Merkez Bankası, bankalara bir yazı göndererek; yurtiçinde yerleşik bankaların, yurtdışı bankalarla döviz alım satımını, mesai saatleri içinde gerçekleştirmelerini istemiş. Bu finansal sistemin sağlıklı işleyişi için gerekliymiş. Tabi Merkez Bankası’nın arka kapısından çıkarılan dövizleri, gece yarısı sadece kamu bankaları satacak ki, bu kur manipülasyonu devam etsin.

MOTORDA YAĞ BİTERSE MİL VE YATAK YANAR

Ama tüm bu akıl dışı müdahaleler sonucunda, olan, iş ve istihdam yaratan reel sektöre oluyor. İş insanları artık önünü göremiyor, yatırım için gereken kaynaklara erişemiyor. 20. yüzyılın en önemli iktisatçılarından, Joseph Schumpeter’in dediği gibi, “Reel sektör bir ekonominin motoru ise, finans da o motorun yağıdır.” Motorda yağ eksilirse, motorun mil ve yatakları yanar. Arabanın sizi yolda bırakması kaçınılmaz olur. Bugün reel sektörümüz, me yazık ki böyle bir riskle karşı karşıyadır. Hükümet yapbozlarla, ülkemizin krizlere dayanma gücünü tüketmiştir.

UMUTSUZLUĞA YER YOK, ÜSTESİNDEN BİZ GELİRİZ

Ama şunu buradan bir kere daha ifade etmek istiyorum. Umutsuzluğa da gerek yoktur. Türkiye karşılaştığı bu krizlerin üstesinden gelebilecek, büyük bir ekonomidir. Ülkemiz iyi yetişmiş kadrolara sahiptir. İşte daha önce Türkiye’yi krizlerden çıkarmış tecrübeli kadrolar, Milletin Masası’nda bir araya geldi. Türkiye’yi krizden çıkaracak reçeteye son halini vermeye başladı.

ASIRLIK ÇINARIN GENÇ FİLİZLERİNDE UMUTLAR YEŞERECEK

Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılına girerken, hiç kimse korkmasın! Biz geleceğiz, ülkemizi, Saray yönetimi tarafından içine sokulduğu buhrandan, çıkarıp alacağız. Biz geleceğiz, ülkemizi kısa süre içerisinde önce dünyanın en büyük 15 ekonomisi, sonra da dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına sokacağız. Biz geleceğiz, kavgayı, kutuplaşmayı bitireceğiz. Bu ülkenin insanları bir birini sevgiyle kucaklayacak. Aydınlık bir yarına omuz omuza vererek yürüyeceğiz. Biz geleceğiz, bu ülkede hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek. Gençlerimiz geleceğe umutla bakacaklar, kendi ülkelerinde, kendilerinin ve ülkelerinin geleceği için çalışacaklar. Biz geleceğiz, ülkemize; huzur gelecek, refah gelecek, adalet gelecek, demokrasi gelecek. Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılında, asırlık çınarın genç filizlerinde, bu ülkenin umutları yeniden yeşerecek.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu