Kılıçdaroğlu: 85 milyonu mağdur edecek ekonomik soykırım programı koydular
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Türkiye’yi bir şekliyle teslim alan dolar baronları, hükümetin önüne yani var olan tek kişilik hükümetin önüne 85 milyonu mağdur edecek ekonomik soykırım programı koydular. Bu program Türkiye’nin ekonomik anlamda bağımsızlığını büyük ölçüde kaybettiği programdır. Biliyorsunuz, bir ülkenin bağımsızlığının iki ana damarı vardır; siyasal bağımsızlık, ekonomik bağımsızlık. Ekonomik bağımsızlığınız yoksa siyasal bağımsızlığımız tehlikededir… 85 milyonu bir avuç çeteye hizmet eder hale getirdiler. Bu ekonomik soykırım programı ile yağmur gibi zamlar her taraftan yağmaya başladı; iğneden ipliğe, ekmekten suya kadar her şeye zam geldi.” dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bugün TBMM’de, CHP Grup Toplantısında konuştu. Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
“VATAN SADECE BENİM VATANIM DEĞİL, HEPİMİZİN VATANI”
Vatandaşların zor durumda olduğunu biliyorum. ‘Neden sesiniz daha gür çıkmıyor’ diye sitem ettiklerini de biliyorum. Biz sesimizi çıkaracağız ama 25 milyonu artırmak şartıyla. Yani bugün şikâyet eden, AK Parti’ye oy veren kardeşimi birisinin gidip ziyaret etmesi lazım. Benim değil. Ben gidip edeceğim zaten bu benim görevim. Ama onun dışında diğer arkadaşımın da ziyaret etmesi, diğer arkadaşımın da konuşması lazım. Vatan sadece benim vatanım değil hepimizin vatanı. Sıkıntıyı sadece ben çekmiyorum, hepimiz çekiyoruz. O nedenle tarihin bize yüklediği bir sorumluluk var, vatandaş olarak. Benim sıkıntım varsa, benden daha zor durumda olan vatandaşın da sıkıntısı var.
SİYASAL İKTİDARA, OY VERENLERİN BİR DERS VERMESİ LAZIM
O zaman, o sıkıntıyı bile bile kendisine verilen sözlere kanarak ve efendim biz size çok güzel Türkiye armağan edeceğiz diye yola çıkıp bugün bir soykırım ekonomisi uygulayan iktidara asıl oy verenlerin bir ders vermesi lazım. Bunu bekliyorum, bir ders vermesi lazım. Onların biraz seslerini yükseltmeleri lazım. Biz size oy verdik, siz bizi mahvettiniz demeleri lazım. Ben bunu bekliyorum. Ben şikâyeti zaten yapıyorum. Bu benim görevim. CHP’nin il başkanı, ilçe başkanı, kadın kolları, gençlik kolları, milletvekilleri; zaten bu şikayetleri yapıyorlar, zaten bunları dillendiriyorlar. Ama, AK Parti’ye oy veren kardeşlerimin oturup bir vicdan sorgulaması yapmaları gerekir.
TÜRKİYE’NİN İTİBARININ NASIL YERLE BİR EDİLDİĞİNİ ANLATACAĞIM. AMA BUNU SIRADAN VATANDAŞIN DA DÜŞÜNMESİ LAZIM
Birazdan anlatacağım. Türkiye’nin egemen güçler tarafından nasıl teslim alındığını anlatacağım. Erdoğan’ın nasıl kullanıcı bir hale geldiğini anlatacağım. Türkiye’nin itibarının nasıl yerle bir edildiğini anlatacağım. Bu benim görevim. Ama bunu sokaktaki sade vatandaşın da düşünmesi lazım. Onun da bilmesi lazım. Onun da kendi vicdanında sorgulama yapması lazım.
KARADENİZ’DEKİ VATANDAŞLARIMIZIN YARALARINI SARILMASI İÇİN ELİMİZDEN GELEN ÇABAYI GÖSTERİYORUZ
İklim değişikliğiyle beraber öyle anlaşılıyor ki bu afetler bizi bırakmayacak. Karadeniz’de yaşandı. Bir kişi hayatını kaybetti. Allah’tan rahmet diliyoruz. Zonguldak, Bartın, Bolu, Düzce, Kastamonu illerinde yaşandı. Oraya derhal bizim Ankara Büyükşehir Belediyesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İzmir Büyükşehir Belediyesi, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi ve Kırşehir Belediyemiz; derhal yardım ekiplerini gönderdiler… Biz Karadeniz’deki vatandaşlarımızın en azından yaralarını sarılması için kısmen de olsa elimizden gelen çabayı gösteriyoruz. Şundan emin olmalarını isterim: Bakın biz partimizin geleneği, kim dara düşerse onun kimliğini, inancını, yaşamını ve siyasal görüşünü sorgulamadan; onların yanında oluruz. Bunu, bütün vatandaşlarımın bilmesini isterim.
TÜRKİYE’NİN BU KONUDA BİRAZ DAHA CESUR OLMASI LAZIM
Bugün Srebrenitsa Soykırımı, bu hafta anılacak. Hayatını kaybedenler… Avrupa’nın göbeğinde, uygarlığın merkezi dediğimiz yerde bir soykırım gerçekleştirildi. Srebrenitsa Soykırımı… Binlerce insan katledildi. Avrupa uzun süre seyretti bunu. O nedenle Avrupa’nın etik değerlerinin sorgulanması lazım. Batı uygarlığı diyoruz. O uygarlık ayrı, başımızın üstünde yeri var. Ama haksızlık karşısında susan bir uygarlığı kabul etmiyoruz. O, uygarlık değildir. O bireysel çıkar, ülkesel çıkar peşinde koşmak demektir. Tıpkı… Suriye’de kan gövdeyi götürürken seslerini çıkarmıyorlardı. Ne zaman ki sığınmacılar Avrupa’ya gittiler. Bağırmaya başladılar, ‘bunlar niye buraya geliyor…’ Sen daha önceden Suriye’deki yaşanan dramı sonlandırmak için neden elinden geleni yapmadın? Elinden tutan mı vardı? CHP’nin çizgisi, doğrudur. Bir insanlık çizgisidir. Bir uygarlık çizgisidir. İnsanlığa hizmet etme çizgisidir. Asla ve asla ötekileştirme diye bir kavramı kendi lugatımızda yer almadı asla bundan sonra da yer almayacaktır. 11 Temmuz 1995’te bu katliam başladı ve bu hafta anılacak. Bu büyük dramda hayatlarını kaybeden kardeşlerimize, Allah’tan rahmet diliyoruz. Türkiye’nin bunu resmileştirmesi lazım. Bir soykırım olarak bunu parlamentoya getirip bunu parlamentodan geçirmesi gerekiyor. Madem bir soykırım var ve madem bu soykırımı artık Sırplar da biliyorlar, yani soykırımı gerçekleştirenler de bunu itiraf ediyorlar. O zaman Türkiye’nin bu konuda biraz daha cesur olması lazım.
DEMOKRASİYİ GETİRMEK İÇİN HEP BERABER MÜCADELEMİZİ SÜRDÜRECEĞİZ
Cezaevlerimiz tıka basa dolu. Gazetecisinden, avukatına, doktorundan mimarına… Herkes, bir şekliyle cezaevinden geçiyor. Tıka basa dolu olan cezaevinden gücü olanlar adamını bulup hemen çıkabiliyorlar. Hatta katilleri bile serbest bırakabiliyorlar. Gazeteci yazdıktan sonra var bu katil kim serbest bıraktı diye sorgulamadan sonra gidip yakalayıp yeniden cezaevine koyuyorlar… Hatay Milletvekili Can Atalay hala içeride. Son iki ayı da cezaevinde geçirdi. Merdan Yanardağ, hakkında mahkûmiyet kararı olmamasına karşın o da içeride. RTÜK, Tele1’e ceza yağdırdı. Bunlar aslında hepimizin bildiği, demokrasisi gelişmemiş ya da anti demokratik bir ülkede karşılaştığımız olaylardır. Ama bu olaylar bizi yıldırmayacak. Tam tersine bizler, bu ülkeye demokrasiyi getirmek için hep beraber mücadelemizi sürdüreceğiz.
HİÇ KİMSE UNUTMASIN BASIN HÜRDÜR SANSÜR EDİLEMEZ
2019’da bunlar parlamentoya adli reform diye bir uygulama getirmişlerdi. Anayasa’ya ve yasalarımıza göre Meclis’ten bir reform çıkaralım demişlerdi. Orada temel hedef şuydu: Haber amacıyla ya da eleştiri maksatlı açıklamalar suç kabul edilemez. Ama bunlar şu anda suç kabul ediliyor. Hiç kimse unutmasın basın hürdür sansür edilemez. Dünyanın kabul ettiği, dünyanın bütün demokrasilerinin kabul ettiği temel bir ilkedir. Biz bu temel ilke çerçevesinde sesimizi her ortamda yükselteceğiz. Diyarbakır’da yine 16 gazeteci 13 aydır hapistelerdi. Onlar bugün yargı karşısına çıkacaklar. Hatta bu gazetecilerin bazı haberleri yayınlandı ve haberleri dolayısıyla ödül aldı bu gazeteciler. Dolayısıyla şimdi hâkim huzuruna çıkacaklar. Bakalım nasıl bir sonuç çıkacak?
DÜN SÖYLEDİĞİNİZİ BUGÜN NEDEN YALIYORSUNUZ?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, pek çok uluslararası kuruluşun da üyesidir. Bunlardan bir tanesi de NATO’dur. Dolayısıyla NATO’da kararlar oybirliğiyle alınır. Dolayısıyla bir ülke NATO’ya üye olmak istiyorlarsa, NATO’ya üye olan ülkelerin hepsinin kabul oyu vermesi gerekir. İsveç’in NATO’ya üyeliği dolayısıyla; terör örgütü mensuplarını koruduğu, ülkesinde tuttuğu, onlara destek verdiği için Türkiye hayır biz İsveç’in NATO’ya üyeliğini kabul etmiyoruz dediler. Gayet açık, gayet net. ‘Asla üye olamazlar’ diye çok net ifadeler kullanıldı. İsveç, geri adım atmadı tam tersine İsveç’te bizim kutsal kitabımızı yaktılar. Ona da yeterince tepki göstermedi iktidar kanadı. Sonra ne oldu? Biden telefon etti Erdoğan’a. Erdoğan birdenbire 180 derece döndü. Efendim biz İsveç’in NATO’ya girişine evet diyeceğiz ve Meclis’e getireceğiz dedi. Bir devlet böyle yönetilir mi? Bir devleti yöneten bir kişi, üstelik Milli Kurtuluş Savaşı’nı vermiş, onuruyla hayatta kalan, onuruyla varlığı sürdüren bir devlet böyle yönetilir mi? Dün söylediğinizi bugün neden yalıyorsunuz? Dün söylediğinizi bugün neden inkâr ediyorsunuz? Biden telefon etti, eminim derhal ayağa fırlayıp, esas duruşa geçip ‘ne emrediyorsunuz’ demiştir. Bir devlet böyle yönetilmez. Kardeşim bunlar senin dediklerini yaptılar mı? Teröristleri hala koruyorlar mı? Peki sen dün hayır diyordun, bugün neden evet dedin? Kullanılan cümle şu: Bize Avrupa Birliği’nde destek verecekler. İsveç, Avrupa Birliği’nde destek verecek… Dünyadan haberleri yok. Yahu ora NATO kardeşim. Avrupa Birliği değil. Avrupa Birliği ayrı NATO ayrı. Avrupa Birliği’ndeki toplantılara seni davet ediyorlar mı? Yıllardır davet etmiyorlar. Seni alacaklarını söylediler mi? Hiç söylemediler. Şu geldiğimiz hale bakın. Yalan üzerine dış politika oluşturuyorsunuz. Bu kabul edilebilecek bir şey değil. Ben söyleyeyim. Avrupa Birliği’nin demokratik standartları var. Onları yerine getirmezseniz sizi almazlar. 84 milyona, kendi ülkene demokrasiyi getiriyor musun? Getirirsen tamam. Demokrasinin yolu, yani Avrupa Birliği’nin yolu; Can Atalay, Osman Kavala, Merdan Yanardağ, Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman, Hakan Altınay… Bunlardan geçiyor. Sen bunları içeri tıktın. Sen bunları serbest bırakacak mısın? O zaman kim seni Avrupa Birliği’ne alacak? Yine Avrupa Birliği’nin yolu, Selahattin Demirtaş’tan, Emine Şenyaşar’dan, tweet attı diye gözaltına alınan gencecik çocuklardan geçiyor. Sen bunların gereğini yapacağına millete söz verdin mi? Burada da söz vermedin.
CUMARTESİ ANNELERİ’NİN YOLUNU HEPİMİZ GÖZLEMEK ZORUNDAYIZ
AB’nin yolu; Diyarbakır’daki tutuklu gazetecilerden ve Galatasaray Meydanı’nda gidip de evladının, annesinin babasının hakkını arayan Cumartesi Anneleri’nden geçiyor. Sen bunların hakkını teslim edecek misin? Devletsin, katledenleri yakalayıp adalete teslim edecek misin? Cumartesi Anneleri’nin yolunu hepimiz gözlemek zorundayız. Hiç kimse böyle bir felaketle karşılaşmasını istemez. Kimse evladının faili meçhul cinayete kurban edilmesini istemez. Hangi anne ister? Benim gözümde Diyarbakır Anneleri ne ise Cumartesi Anneleri de odur. Anneler, annedir. Memleketi cehenneme döndürüyorsun. Bütün söylediklerini inkar ediyorsun. Ondan sonra da ben İsveç’in NATO’ye üyeliğini kabul ediyorum, Meclis’e getireceğim diyorsun. Ben merak ediyorum. Meclis’te ne diyecekler bunlar?
ADIM GİBİ EMİNİN BU MEMLEKETTE ADALETİN OLMADIĞINI HERKES BİLİYOR
Devlet, adaletle yönetilir diyoruz. Adaletin olmadığı bir yerde haksızlıklar, hukuksuzluklar olur diyoruz. Bunu sadece ben söylemiyorum. Tarihte binlerce kişi söylemiş… Eğer bir Allah’ın kulu çıkıp, 85 milyondan bir Allah’ın kulu çıkıp yahu bu memlekette adalet vardır diyorsa Allah aşkına gelsin bir beni görsün. Bir beni ikna etsin. Ama adım gibi eminin bu memlekette adaletin olmadığını herkes biliyor. Türk lirasının değerinin ne olduğunu hepimiz görüyoruz ve biliyoruz…
THY VAR, TURKCELL VAR. BUNLARI PAZARLAMAYA ÇALIŞIYORLAR. KÖRFEZ ÜLKELERİNE GİTTİLER. PARA DİLENİYORLAR
Tek başlarına iktidar oldular. Tek başlarına iktidar olduklarında devletin hazinesi en azından toparlanmış mıydı? Toparlanmıştı. Ne yaptılar? Fabrikaları sattılar. Çimento, gübre, alüminyum fabrikaları… Ne varsa… 2 binin üzerinde, Cumhuriyetin kurduğu fabrikaları sattılar. Bankaları sattılar ve bu paraları ne yaptılar? Hala bunun hesabını veren yok. Daha sonra yetmedi; memleketi borç batağına soktular. Herkes borçlu, borcu olmayan kimse yok. Devlet de gırtlağına kadar borçlu. Türkiye’yi borç batağına sürüklüyorsun. Sonra Duyun-u Umumiye kabinesi kuruyorsunuz. Yani ben borçlarımı ödemek için ne yapmalıyım? Borçlarını ödemek için ne yapacağını yine borç verenler söylüyorlar. Şunu Hazine ve Maliye Bakanı yapacaksın, şunu Merkez Bankası Başkanı yapacaksın. Teslim mi? Aynen teslim. Onlar yapıldı mı? Aynen yapıldı. Şimdi satacak bir şey kalmadı. THY var, Turkcell var. Bunları pazarlamaya çalışıyorlar. Körfez ülkelerine gittiler. Para dileniyorlar. Acaba birileri bize para verir mi diye? Hiçbir uluslararası tefeci, böyle bir ülkeye yatırım için gelemez. Hiçbir ahlaklı yatırımcı da böyle bir ülkeye yatırım için gelmez. Buraya gelecek yabancı paranın aradığı iki konu vardır. Bir, yüksek faiz olursa gelirim. ‘Vurgun vuracağım, gideceğim.’ İkincisi, eğer çok yüksek karlı şirketler varsa onları alırım. Yabancı sermayenin bakış açısı şu anda budur arkadaşlar.
YEREL SEÇİMLERDEN SONRA FAİZLER DE PİK YAPACAK
Vurgun için yabacı sermaye, yani uluslararası tefeciler faizin yükselmesini bekliyorlar. Bir miktar yükseldi ama yetmiyor o. Bizim istediğimiz orana getirirsen oranı, o zaman getirir paramı faizi alırım diyor. Vatandaşımız şunu söyleyebilir, özellikle AK Parti’ye oy veren vatandaşımız şunu söyleyebilir: Efendim Erdoğan nas dedi. Kur’an’dan söz etti. Faizi yükseltmezler. Uluslararası tefecilere teslim oldu ve faizi bir kademe artırdı. Şimdi arkası gelecek. Yerel seçimleri bekliyorlar. Yerel seçimlerden sonra faizler de pik yapacak.
ULUSLARARASI TEFECİLER, ERDOĞAN’IN KAÇ KALİBRELİK BİR İNSAN OLDUĞUNU GAYET İYİ BİLİYORLAR
Uluslararası tefeciler, Erdoğan’ın kaç kalibrelik bir insan olduğunu gayet iyi biliyorlar. Neyi, nasıl, ne zaman yapacağını da çok iyi biliyorlar. Hangi koşullarda kendi söylediklerinden çıkmayacağını da çok iyi biliyorlar. Zamanlamayı da ona göre ayarlıyorlar. Önce borçlandırdılar. Şimdi emir veriyorlar. Erdoğan’ın çok sık tekrar ettiği, ‘borç alan emir alır.’ Şu an emir alır noktadadır.
HÜKÜMETİN ÖNÜNE EKONOMİK SOYKIRIM PROGRAMI KOYDULAR. 85 MİLYONU MAĞDUR EDECEK EKONOMİK SOYKIRIM PROGRAMI KOYDULAR
Artık dolar baronlarından hepimizin görmesi gereken gerçekler var. Türkiye’yi bir şekliyle teslim alan dolar baronları… Hükümetin önüne, var olan tek kişilik hükümetin önüne ekonomik soykırım programı koydular. 85 milyonu mağdur edecek ekonomik soykırım programı koydular. Bazıları merak eder bu ekonomik soykırım programı nedir diye? Ekonomik soykırım programı, Şili’de bir iktisatçının kullandığı, Şili bizimle aynı koşullardayken bir iktisatçı aynı zamanda sosyolog, ekonomik soykırım programından bahseder. Şili o yüzden hala sırtını düzeltmiş değildir. Bu program, Türkiye’nin ekonomik anlamda bağımsızlığını büyük ölçüde kaybettiği programdır. Biliyorsunuz, bağımsızlığın iki ana damarı vardır. Siyasal bağımsızlık, ekonomik bağımsızlık. Ekonomik bağımsızlığınız yoksa, siyasal bağımsızlığınız tehlikededir. Bunu, ülkenin kurucusu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk söylüyor. 85 milyonu bir avuç çeteye hizmet eder hale getirdiler. Bu ekonomik soykırım programı ile yağmur gibi, zamlar her taraftan yağmaya başladı. İğneden ipliğe, ekmekten suya kadar her şeye zam geldi. Bağırıyorlar vatandaşlar. ‘Bu kadar zam geldi neden sesiniz çıkmıyor?’ Benim değil asıl sizin sesinizin çıkması lazım.
ÖYLE BİR NOKTAYA GELDİ Kİ VERGİLERİN ANAYASA’YA AYKIRI OLMASINA HİÇ BAKMIYORLAR
Bakın 2019’da bir Renault Clio’nun fiyatı 89 bin 950 lira. 2023’te iphone cep telefonunun fiyatı 87 bin 457 lira. Daha neyi anlatacaksınız? Hangi gelirle bunu kaç kişi alacak? Sadece zamlar değil, bu programın bir başka özelliği, yağmur gibi vergiler de gelecek. Geldi de zaten. Bir taraftan zam bir taraftan vergiler geldi. Artık öyle bir noktaya geldi ki vergilerin Anayasa’ya uygun veya aykırı olmasına hiç bakmıyorlar. ‘Ben bu vergiyi çıkaracağım’ diyor. Nasıl olsa benim parlamentoda kurşun askerlerim var diyor. ‘Seçimler bitti, milleti attın bir köşeye; artık biz bundan sonra uluslararası sermayeye çalışacağız, tefecilere çalışacağız, onların borçlarını ödeyeceğiz.’
KANUN TEKLİFİNDE DİYORLAR Kİ DEPREM DOLAYISIYLA BİZ BU VERGİLERİ ALIYORUZ
Kanun teklifinde diyorlar ki deprem dolayısıyla biz bu vergileri alıyoruz. Sen deprem dolayısıyla para topladın mı? ‘Türkiye Tek Yürek’ diye bir kampanya açtın mı? E peki burada çıktılar boy boy televizyonlarda bağış yapacağız diye. E onlar vermedi parayı. Niye onlar açıklamıyorsun? Vergisini vermiyor. Neden onlardan vergiyi almıyorsun? Elinden tutan mı var? Devlet neden gereğini yapmıyor?
BU EKONOMİK SOYKIRIM PROGRAMI KİMİN İŞİNE YARIYOR?
Şimdi birinci soru, uygulanan bu ekonomik soykırım programı kimin işine yarıyor? Şimdi ben, bizi dinleyen ev hanımları, çalışan hanımlar, çiftçileri, emekliler, dul ve yetimler, sanayiciler, apartman görevlileri… Bütün vatandaşlarıma seslenmek istiyorum. Elinizi vicdanınıza koyun gelen zamlar ve vergiler kimin işine yarıyor? Emeklinin işine yarıyor mu? Çiftçinin, besicinin işine yarıyor mu? Yok.
ŞİMDİ BAHÇELİ BUGÜN BİR AÇIKLAMA YAPIYOR. DİYOR Kİ ‘EMEKLİYE SEYYANEN ZAM, KÖK HÜCREYE DE YANSITILMALI.’ ELİNDEN TUTAN MI VAR? VERİRSİN KANUN TEKLİFİ, CHP OLARAK BİZ DE DESTEKLEYECEĞİZ
Şimdi Bahçeli bugün bir açıklama yapıyor. Diyor ki ‘Emekliye seyyanen zam, kök ücrete de yansıtılmalı.’ Elinden tutan mı var? Verirsin kanun teklifi, CHP olarak biz de destekleyeceğiz. Getir bakayım. Getirir mi? Saraydan izin alması lazım. Bakmayın öyle biz ayrı partiyiz dediklerine. Saraydan izin alması lazım. Saray verin derse verir. Vermeyin derse vermez. Onun için milliyetçilik ayrı bir şeydir. Milliyetçilik, sıradan bir kavram değildir, kendi halkının çıkarlarını savunmaktır. Siz bunu yapıyor musunuz? Yapmıyorsunuz.
TÜRKİYE, EKONOMİK OLARAK TESLİM ALINMIŞ VAZİYETTE. 145 BUÇUK MİLYARI KİM ÖDEYECEK? 85 MİLYON ÖDÜYOR. BİR AVUÇ HARİÇ
İkinci soru… Madem bunların işine yaramıyor. O zaman kimin işine yarıyor bu ekonomik soykırım programı? Geçen hafta söylemiştim. Döviz kurundaki bir liralık artış, devlete yükü 145 buçuk milyar lira. Bizim tarihimizde böyle bir şey yok. Onun için Türkiye, ekonomik olarak teslim alınmış vaziyette. 145 buçuk milyarı kim ödeyecek? 85 milyon ödüyor. Bir avuç hariç. Yeni doğan çocuk dahil olmak üzere hepsi bunu ödüyor. Şimdi bundan kim yararlanıyor? Kimlerin çarkına sürekli olarak su akıyor, dolarlar, avrolar akıyor? Sayayım.
Eğer vicdan varsa, bu ekonomik soykırım programının kimin işine geldiğini ben sayacağım, hayır bunların işine yaramıyor diyorsan, gel beni bul kardeşim. Sana bütün ayrıntıları vereceğim. İşine yarıyor diyorsan, otur vicdanını sorgula.
Bir, Erdoğan’dan dolarla ihale alanlar. Bunlar hep kazananlar. Biz bunlara beşli çete diyoruz. Dolarla ihale almış zaten, zarar etme şansı sıfır. Hepsi köşeyi dönüyor. İki, dolarla gelir garantisi verilenler. Dolar arttıkça bunun parası artıyor. Bunların da zarar etme şansı yok. Üç, dolarla devlete borç para verenler. Biz buna ‘ilk günah’ diyorduk. Bunların da keyifleri yerinde. Dört, kur korumalı mevduat sahipleri. Bunlar da dolar garantili, bir de ayrıca bunlara vergi avantajı sağlanmış durumda. Yani çifte kavrulmuş kar. Beş, yurt dışından borç alıp aldığı borca devletin hazinesini garanti edenler. Bu beş gruba, 85 milyon hizmet ediyor. Bu beş gruba para lazım. Döviz lazım. Kim ödeyecek? Erdoğan cebinden ödeyecek değil. 85 milyona faturayı çıkarıyorlar. Onun için bu program, bir ekonomik soykırım programıdır. 85 milyonu etkileyen bir programdır. Bunlar, bu beş grup soykırım ekonomisinin baş aktörleridir bunlar. Bunların hamisi de Recep Tayyip Erdoğan’dır.
“BAYBURT’TA ERDOĞAN KONUŞMUŞ: ‘EFENDİM MAALESEF HIRSIZLAR ÇOK.’ VALLAHİ DOĞRU.”
Hepsi bu kadar mı? Hayır. Boşuna mı soykırım ekonomisi diyorum. Diyelim ki dolarla ihale aldınız. Sözleşmede şöyle bir hüküm var: Dolarla ihale aldınız. Faizini de dolarla alıyorsunuz. Ama diyor ki ben dolarla nereden aldım? Amerika’dan aldım diyor. O zaman Amerika’daki enflasyonu da bana ödeyeceksiniz. Amerikan ekonomisinin enflasyonunu, 85 milyon insanın sırtına yıkıyorlar. Şeytanın aklına gelmez, ama bunların aklına gelir…
Allah aşkına ya AK Parti’ye oy veren vicdan sahibi inşalara sesleniyorum: Ya böyle bir soygun düzenine siz nasıl evet dediniz ya? İnsan biraz vicdan sorgulaması yapar. Kendini düşünmüyorsun çoluk çocuğunu, torunlarını düşün. Kendi dünyalıklarını da yaptılar. Yurt dışına götürdüler. Söz vermiştim o yurt dışına götürdüklerini kuruşu kuruşuna getireceğim diye. Ama sözümden dönmüş değilim. Göreceksiniz tarih, o 418 milyar doların Türkiye’ye nasıl getirildiğini yazacaktır. Bunu göreceksiniz.
Bayburt’ta Erdoğan konuşmuş: Maalesef demiş hırsızlar çok. Vallahi doğru. Ben Erdoğan’a şu çağrıyı yapıyorum: Sarayda sağına bak. Kesin göreceksin. Soluna bak. Kesin göreceksin. Önüne bak. Kesin göreceksin. Arkana bak. Kesin göreceksin. Aynaya bak. Kesin göreceksin. Hırsızları temizlemek ve onları da ifşa etmek benim görevimdir.”