CHP Genel Başkanı Özgür Özel: “Devleti suç örgütü gibi yönetenlere sonuna kadar hesap sorulacak”

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Saraçhane’deki İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde basın toplantısı düzenledi. Özel, “Değerli basın mensupları, bir kez daha bu buruk bayram gününde sizler aracılığıyla, sizlerin, ailelerinizin, çalıştığınız basın yayın kuruluşundaki tüm emekçilerin ve sizin vasıtanızla tüm vatandaşlarımızın mübarek Ramazan Bayramını kutluyorum. Tabii biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu kadar çok öğrenci Silivri’deyken, kimileri hakim önüne çıkarılacak zaman ya da konulacak cezaevi bulunamadığı için oradan oraya taşınıyorken, İstanbul’un üç kez üst üste seçilmiş Büyükşehir Belediye Başkanı, dünyanın en bilindik metropolünün en bilinen belediye başkanı ve ilçe belediye başkanlarımız, bürokratlarımız, belediye meclis üyelerimiz içerideyken, bu bayramı bayram gibi yaşayamayacağımızı ve kutlamayacağımızı ifade etmiştik. Ankara’da bayramlaşma programlarında yokuz. Ancak ifade etmek gerekir ki burada geçirdiğimiz bir hafta boyunca, Meclis’te grubu bulunan siyasi partilerin, DEM Parti’nin Eş Genel Başkanları Sayın Bakırhan ve Hatimoğulları, İYİ Parti’nin Genel Başkanı Sayın Müsavat Dervişoğlu, DEVA Partisi’nin Genel Başkanı Sayın Ali Babacan, Saadet Partisi’nin Genel Başkanı Sayın Mahmut Arıkan’ın görevlendirmesi ile kıymetli heyetleri, EMEP Genel Başkanı Seiyt Aslan, TİP Genel Başkanı Erkan Baş, SOL Parti Genel Başkanlığı adına Sözcü Önder İşleyen, Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Sayın Fatih Erbakan, Zafer Partisi Genel Başkanvekili Sayın Ali Şehirlioğlu, Anahtar Parti Genel Başkanı Sayın Yavuz Ağıralioğlu, Demokrat Parti Genel başkanı Sayın Gültekin Uysal, Memleket Partisi Genel Başkanı Sayın Muharrem İnce, BTP Genel Başkanı Sayın Hüseyin Baş, Genç Parti Lideri Sayın Burçin Şahindur… Ve telefonlarıyla, Ankara’daki randevu talepleri ile Gelecek Partisi Genel Başkanı Sayın Ahmet Davutoğlu ile hem dayanıştık, hem de onların üzerinden bu düzene itiraz eden, bu haksızlığa, bu hukuksuzluğa itiraz eden herkesle gönülden bayramlaştık. Bir kez daha onların, onların kanalı ile Türkiye’deki tüm üyelerinin, gönül verenlerinin bayramını kutluyorum” dedi. Genel Başkan Özgür Özel, şunları söyledi:
“CUNTAYA, DARBECİLERE BAYRAMDA SÖYLEYECEK SÖZ BULAMIYORUZ”
“Bu zulmü yapan ve bu zulme hazırlanan iktidar partisi ya da iktidar bloğu, Cumhur İttifakı bileşenlerinin üyelerini, oy verenlerini, geçmişte onlara gönül verenleri en sıcak duygularla selamlıyoruz. Ama zulm ile iktidarda kalmayı sürdüren o saray aklına, 19 Mart’ta darbeye kalkışan cuntaya, 23’ünde 15 milyon kişi tarafından püskürtülen darbecilere, onların ittifak ortaklarına ne bayramda ne demokrasi sınırları içinde söylenecek bir söz bulamıyoruz. 11’inde MASAK Raporu daha yazılmaya başlamışken, MASAK Raporu üç aylık rapormuş gibi televizyona servis edenlere ve üç aylık MASAK Raporu diye yalancı bir raporu konuşanlara ve bu süreç içinde canlı yayında televizyon ekranlarında 11 Mart günü Sinan Burhan adlı bir gazeteciye, ‘Siyasi bir kaynağımdan mesaj var’ denen Cumhur İttifakı’nın bir Genel Başkan Yardımcısının, ismi kendinde gizli, ismi tarafımızca malum, mesajı atan biliyor okuyan biliyor. ‘İmamoğlu bayramdan önce gözaltına alınacak. Tutuklanacak. Kaynağım siyasidir. Gelen mesajı okuyorum’ deyip ‘Gecenin bomba haberi budur’ diyerek, 19 Mart’ta yapılacak tutuklamayı sekiz gün öncesinde bir kanalda ifade ediliyorken ve kaynak Cumhur İttifakı’nın bir Genel Başkan Yardımcısıyken, bu milletin bayramını zehir edenlere söyleyecek bayrama yakışır, uygun söz yoktur. Hak ettikleri sözler, bayramlık ağzımızı açtığımızda söyleyeceğimiz sözlerdir. Hepsini bayramın sonrasına, hukuk zeminine, siyasette onları mahcup ve rezil edeceğimiz, milletin de bugün ayıpladığı gibi bundan sonra artık dönüp yüzlerine bakmayacağı bir sürece bırakıyoruz.”
“O DEVRİMCİYE ALLAH’TAN RAHMET DİLİYORUZ”
“İçimiz yanıyor. Dün akşam Atatürk ve cumhuriyet sevdalısı bir sanatçıyı, Volkan Konak’ı sahnede geçirdiği kalp krizi ile Kıbrıs’ımızda kaybettik. Kendisine Allah’tan rahmet, ailesine, sevenlerine ülkemize baş sağlığı diliyorum. Volkan konak müzisyenliğinin yanı sıra ülkemiz için onurlu duruşundan asla taviz vermemiş bir aydındı. Bu süreç ilk başladığında, Ayşe Barım operasyonu, Gezi ile ilgili ifadeye almalar, ‘Doğru söylemiyorsun’ deyip sanatçıları yalancı şahitlikten 12 yıl öncesine göre cezalandırmaya çalışan o süreç, ‘Acaba sanatçılar üzerinde nasıl bir etki yapacak?’ derken ilk ayağa kalkan, ilk başını kaldıran ilk sahip çıkan kişiydi. ‘Sevgili Ekrem İmamoğlu dostum, futbol oynarken bile hep kaleci oldu. Neden mi? Takım arkadaşlarına arkasını dönmemek için. Hayat boyu centilmenliğinden ve asaletinden ödün vermedi. Ekrem Başkan’a siyasette faul yapanlar utansın. Benim için hep çok kıymetli bir dostum olarak kalacaktır ve her zaman yanında olacağım.’ Bayrağı ilk çekmiş, cesaret bayrağını ilk göstermiş sanatçıdır. Sonra hukuk, adalet ve demokrasi için omuz omuza diyen sanatçılar, imzalarını teker teker vermeye başladıklarında, örneğin sadece A harfi 11 sayfa. Ve toplam şu ana kadar 2 bin 957 sanatçı bu metne imza attığında, bu metne imza koyması için kendisini arayan arkadaşına Volkan Konak yurt dışından ‘Ben o metne imzamı değil kalbimi basarım’ demiştir. O Volkan Konak’ı kaybettik dün akşam. Bu metne imzasını değil, kalbini basan Volkan Konak’ı. ‘Acaba sanatçılardan çıt çıkacak mı?’ derken bu tweeti atan Volkan Konak’ı kaybettik. O yüzden acımız çok büyük. Dün vefatından önce sahnede söylüyor. ‘Volkan Ağabey, sivri konuşma seni içeri atarlar’ diyor. ‘Sen bilmez misin, devrimciler korkmaz’ diye cevap veriyor. O korkmayan, son nefesine kadar yılmayan devrimciye, o yol arkadaşımıza, o Ekrem Başkan’ın en samimi destekçilerinden birine Allah’tan rahmet diliyoruz. Yerini nasıl dolduracağız bilmiyoruz. Ama onu unutturmamak, adını yaşatmak ve onun özlediği Türkiye’ye, derelerle, gençlerle, her yaştan insanla dost olan, doğayla, çevreyle, hayvanla dost olan, insanı seven, insan için yönetilen bir Türkiye’ye kavuşmak için var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz.”
“HER BİR KOĞUŞ HAKKINDA BİLGİ SAHİBİ OLMAYA ÇALIŞTIK”
“Değerli arkadaşlar. Dün Silivri Cezaevinde İl Başkanımızla, Genel Başkan Yardımcılarımızla, Milletvekillerimizle birlikte sekiz saati bulan bir cezaevi ziyareti gerçekleştirdik. Bu ziyaret sırasında gözaltında tutulan genç arkadaşlarımızı, her cezaevinden iki kadın, iki erkek arkadaşımızı yine cezaevlerinde bir CHP üyesi olan, bir CHP üyesi olmayan arkadaşımızı, mümkün olduğu kadar oradaki yapıyı temsil eden doğru bir örneklemi ziyaret ederek, her bir koğuş hakkında bilgi sahibi olmaya çalıştık. Berkay’ı ziyaret ettik. ‘Her şey çok güzel olacak’ı bir kez de Silivri Cezaevinde birbirimize karşılıklı ifade ettik, moral bulduk. Toplu halde birlikte koğuşlarda kalan arkadaşların, Maltepe’deki mitingi gözyaşları içinde coşkuyla defalarca ayağa kalkıp alkışlayarak ve burada Ekrem Başkan’a sahip çıkmak için, İstanbul’a sahip çıkmak için, demokrasiye ve geleceklerine sahip çıkmak için ortaya koydukları cesaret ve iradenin 2 milyon 200 bin kişinin bulunduğu Maltepe Meydanında sahiplenilmesinden büyük bir memnuniyet duyduklarını ve bu meydanda hep onlarla konuştuğumuz gibi o meydanı gösterip, ‘Miting değil bu eylem, eylem’ diye hep birlikte bağırdıklarını, bunu büyük bir mutlulukla ifade ettiklerini arkadaşlarımız söylediler.”
“HİZBULLAHÇILARI DEĞİL, TÜRKİYE’NİN GELECEĞİNİ SERBEST BIRAK”
“Birlikte kalan, iddianameleri yazılan, cezaevinden mahkemeye çıkacağı günü belli olan arkadaşlarımız var. Sağlık durumları, moralleri iyi. Biz itirazlarla serbest bırakılmalarını, ilk buluşmaya kadar 18-20 gün daha içeride tutulmamaları gerektiğini düşünüyoruz. Bayramda Hizbullahçıları yetki kullanıp serbest bırakan Erdoğan’a, Türkiye’nin geçmişini karartan, geleceğini karartmak için tertip içinde olan canilere değil, ‘Türkiye’nin geleceği aydınlansın’ diyen, her biri pırıl pırıl, her biri iyi yetişmiş, hiçbirinin elinde bırakın kan, kir olmayan gençleri Silivri’de tutmanın utancını, özgüveni düşük, ne kadar kötülük içeren, ne kadar bu günün ruhundan Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu birlik, beraberlik, huzur ortamından kopmuş bir ruh halinde olduğunu kendisine hatırlatıyoruz. Hizbullahçıları değil, Türkiye’nin geleceğini serbest bırakması gerektiğini ifade ediyoruz. Ancak, bazı öğrencilerimiz cezaevinde koğuşlarda yer olmadığı için, o gerekçeyle çeşitli koğuşlara ikişerli hatta kimi tek başına konmuş durumda. Koğuşlarda diğer tür ceza suçlarından tutuklular, hükümlüler var. Her ne kadar koğuştaki kimseyi, ya da cezaevi yönetimini bir konuda suçlayacak, zor durumda bırakacak, olmayan bir şeyi olmuş gibi gösterecek bir sözden, bir sözü kurmaktan kaçınsak da, düşünün ki 18 yaşındaki gencecik çocukların annesi, babasısınız, kendi çocuğunuz dışında koğuştaki 58 kişi bir suç türünden dolayı orada. İki genci koymuşsunuz geri kalan 47 kişi, son derece hepimizin dudaklarını uçuklatacak bir suç türünden hükümlü olarak orada. Bu olacak bir iş değildir. Orada gençleri ve ailelerini bu psikoloji içinde tutmak, doğrudan psikolojik işkencedir. Bu konuda da gerekli bildirimlerimizi, uyarılarımızı yaptık. Bu konuda hızla sonuç olunmasının takipçisi olacağız.”
“O ENSEYE, SURATA BASANIN GÜNÜ GELİNCE GIRTLAĞINA HUKUK BASACAK”
“Son olarak şunu söylemek isterim ziyaret kısmının öğrencilerle ilgili olan kısmını ifade ederken. Bu öğrencilere ters kelepçe takılarak kötü muamele yapıldı. Bu öğrenciler, saatlerce ailelerinin bilmediği yerlerde tutuldu. Tutuklamaya mı sevk edildi, serbest mi bırakıldı bilmeden, gittikleri cezaevi söylenmeden, saatlerce bir salonda tutuldular. 60 kişiye dört tane şişe suyu verilip, ‘Bu size yeter denildi’. Kötü sözler, küfürler, kötü muameleler her bir öğrenci tarafından ayrı ayrı rapor ediliyor. Bu rapor edilen yerleri, saatleri biliyoruz, duyuyoruz, bir kenara not ediyoruz. Ters kelepçenin, yatırıp kafaya basmanın, surata tekme atmanın ne olduğunu, nerede yapıldığını ve kimler tarafından yapılmış olabileceğini takip ediyoruz. Bugüne kadar bu milletin evladı olan polisimizi doğrudan hedef gösterecek hiçbir şey yapmadık, sakındık, sakınmaya devam edeceğiz. Ama kötü muamelenin, işkencenin ne affı, ne zaman aşımı olur. Bunun için bundan sonra gençlerle karşı karşıya gelecek her kamu görevlisine, bundan önce karşı karşıya gelinmiş süreçle ilgili, dahli olana ya da bilgisi olana, bu işi takip ettiğimizi bilmenizi isterim. Hele hele kötü muamele için kanunsuz emir almış, bu emri yazılı istememiş olanlar, uyguladıkları takdirde emrin sorumluluğunu bizzat taşırlar. Bundan sonra Anayasaya göre kanunsuz emirde, uygulamayıp yazılı isteme hakkını tüm emri alanlara hatırlatıyorum. Yazılı emir varsa sorumlusu emri verendir. Yoksa uygulayandır. Geçmişte bunlara şahit olanlar, bugün tarihli bu meseleleri bir kenara yazıp, ‘Ben şunu gördüm’, ‘Emri bu verdi’, ‘Bu çocuğa bu kötülüğü bu yaptı’, ‘Ters kelepçe talimatını o verdi’, ‘Oradaydım ama küfrü şu etti’ diye gerçekleri bir kenara yazıp kapalı zarfın içine alsınlar. Bu kapalı zarfı da emanete aldırsınlar ya da emanet etsinler. Gün gelince sorulduğunda ‘Ben değildim, emri veren buydu’ derseniz, o zaman siz kurtulacaksınız, suçsuzluğunuz ispatlanacak. Bu çetenin yaptıkları çorap söküğü gibi ortaya çıkacak. Bu konuda, ilgili geçmişte önemli görevler yapmış Mülkiye Müfettişlerinin, geçmişte önemli soruşturmaları yürütmüş kişilerin yönlendirmeleriyle bu meselenin nasıl üstünde olduğumu herkes bilsin. ‘Ters kelepçe takın, yatırın yüz üstü orada kalsın’ deyip, o enseye basan, surata basanın günü gelince gırtlağına hukuk basacak. Hesap soracak. Bu kadar net söylüyoruz. Suç işlemeye korkmasın, bundan sonra suça teşvik edilen yazılı emir istesin. Gördüğünüz şahitlikleri unutmadan, gün gün, saat, yer, isim yazarak yazın, kapalı zarfa koyun. Bu soruşturma seneye değilse öbür seneye var. Bundan sonra da gençlere nasıl davranılacaksa, hukuk devleti içinde öyle davranılacak. Bunun ucunu bırakan, hesabını sormayan asla ve asla biz olmayacağız.”
“ÖYLE GEÇMİŞE SÜNGER, GELECEĞE TEMİZ SAYFA YOK KARDEŞİM”
“Kimse şöyle bir şey düşünmesin, seçimi kazanacağız, ‘Temiz bir sayfa açtık, bundan öncesini temizledik.’ Oy veren korkmasın, üye olan korkmasın, suçu olmayan korkmasın. Ama bu günlerde zulüm yapan, hakaret yapan, iftira atan, televizyonlarda yalan yorumlar yapan, suçsuz insanlara masumiyet karinesini düşünmeden iftira atan, olmayan delili varmış gibi anlatan, olmayan raporu varmış gibi anlatan yorumcular.. Öyle geçmişe sünger, geleceğe temiz sayfa yok kardeşim. Yok. Bu ülkenin tertemiz vatandaşlarına, helalleşmek var, önümüze bakmak var. Devleti suç örgütü gibi yönetenlere, aparatlarına ve bu kirliliğe sessiz kalanlara hukuk devleti içinde sonuna kadar hesap sorulacak. Bugün bu darbeyi yapanların bir avuç olduğunu, uzantılarının da kurumların da üçer beşer olduğunu biliyoruz. O yüzden suça ortak olmayın. Sonunda hesap günü geldiğinde suç işleyenleri ihbar etmek üzere de belgelerinizi bu günden saklayın. O gün tutup ‘Ya biri demişti ama kim demişti’ demeyin. Bugünden yazın. En güvendiğiniz kişiye emanet edin. Bugünün tarihini yazın. O yazının ne zaman yazıldığı karbon testinden gün gibi çıkıyor. Zarfı kapatın, en güvendiğinize teslim edin. Yarın size biri hesap sorarsa, zarfı getirirler ‘O günkü ifadesi buydu’ derler biz de kabul ederiz.”
“YAKIN SİYASİ TARİHİMİZİN EN ÖNEMLİ DÖNÜM NOKTALARINDAN BİRİ”
“Bugünün bir diğer önemi 31 Mart’ın yıl dönümü olmasıdır. Yakın siyasi tarihimizin en önemli dönüm noktalarından biri olan 31 Mart Yerel Seçimlerinin birinci yıl dönümündeyiz. Aslında yaşadıklarımızın başı da, bugün gelinen noktası da buna bağlıdır. Bu işin nereye doğru gittiğini hep birlikte konuşacağız. O yüzden Ramazan Bayramının ikinci gününde bugün buradayız. Bir yanımda tüm örgütümüzü temsilen İstanbul İl Başkanımız, ki ilde de bayramlaşmıyoruz ve Saraçhane’de milletimizle, halkımızla burada kucaklaşıp, İstanbul’un iradesine yapılan saldırı karşısında bütün duygularımızı ve fiziken varlığımızı bugün de Saraçhane’de buluşturuyoruz. Bir yanımda da İstanbul’un seçilmiş Belediye Başkanına yapılan 19 Mart darbesinden sonra yedi günlük sürecin sonunda İstanbullular ile birlikte sahip çıktığımız iradeyi İstanbul’un bir başka seçilmişine, belediye meclisinden seçilmiş Belediye Başkanvekilimizle birlikte gerçekleştiriyoruz.”
“MİLLET EKMEĞİNİ KÜÇÜLTEN İKTİDARI DEĞİŞTİRME SÜRECİNİ SANDIKTAKİ KARARIYLA BAŞLATMIŞTIR”
“31 Mart seçimleri hepinizin malumu olduğu üzere Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir ya da birden çok siyasi partiyle ittifakla girmediği, aksine milletimizle ittifakla girdiği, Türkiye İttifakı adından girdiği, İstanbul İttifakı dediği, renklerini ay yıldızlı al bayraktan alan Türkiye İttifakı’nın başarılı olduğu seçimlerdir. 14’ü büyükşehir 21’i il belediyesi olmak üzere Türkiye’deki 35 ili ve o gece itibariyle 412 belediyeyi kazandığımız önemli bir başarıdır. İttifak yaparak girdiğimiz dokuz ay önceki seçimlerde yüzde 25 oydan, milletimizle ittifak yaparak girdiğimiz seçimlerde yüzde 38 oya çıktığımız, ‘kırılmaz’ denilen cam tavanı tuzla buz ettiğimiz bir seçimin yıl dönümündeyiz. Demokrasilerde aslolan milletin kararına saygı duymaktır. Millet karar vermiştir. Partimiz 47 yıldır tek başına iktidar olmamıştır ama milletin kararına tek kelime laf etmemiş, hürmetsizlik etmemiştir. Millet karar vermiştir AK Parti 23 yıldır ülkeyi tek başına yönetme yetkisi almıştır. Cumhuriyet Halk Partisi böyle bir iktidara bile darbe girişimi olduğunda bile demokrasinin yanında yer almıştır, sandığa saygılı olmuştur. Cumhuriyet Halk Partisi’ni 47 yıl sonra birinci parti yapan, AK Parti’yi de ilk kez ikinci parti konumuna getiren geçen sene bugün yine milletin kararı, halkın tercihleri olmuştur. Millet huzurunu bozan, ekmeğini küçülten iktidarı değiştirme sürecini sandıktaki kararıyla başlatmıştır.”
“BELEDİYE BAŞKANLARIMIZ, BELEDİYE MECLİSLERİMİZ ASLANLAR GİBİ ÇALIŞTI”
“Partimize Türkiye’nin yedi bölgesinde, nüfusun yüzde 65’ini, ekonominin yüzde 80’inini oluşturan belediyeleri yönetme sorumluluğunu vermiştir. Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’nin yedi bölgesinde il belediyesi olan tek partidir ve CHP dışında yedi bölgede il belediyesi olan bir başka parti yoktur. Çünkü Ege Bölgesinde CHP dışında herhangi bir partinin il belediyesi yoktur. Tam bir yıl öncesindeki seçim gecesine kısaca dönecek olursak, her türlü ayrımcılığa karşı birlik ve beraberliğimize sahip çıkıyoruz. ‘Kibir değil tevazu kazandı’ demiştik. ‘Bizim başarımız kimsenin hezimeti olmayacak’ demiştik. ‘Bu sonuçları bizi rehavete sevk edecek bir galibiyet olarak değil, seçmenin bize açtığı kredi olarak görüyoruz’ demiştik. ‘Milletin sandıktaki mesajını doğru okumaya gayret edeceğiz’ demiştik. Bir yıl boyunca da buna gayret ettik. Millet siyasete ‘Kavgayı bırakın benim derdimi çözün’ dediği için anormal siyaseti normale çevirmek için mücadele vermiştik. Türkiye büyük bir ülkedir. ‘Siyaset sadece milletin sorunlarını çözmek için çalışsın’ demiştik ve o gün vatandaşa hizmet için yola koyulduk. Belediye başkanlarımız, belediye meclislerimiz aslanlar gibi çalıştı. Temel belediyecilik hizmetleri eksiksiz verilirken; yoksullara, garibanlara, dezavantajlı gruplara el uzatıldı. Kreşler, kent lokantaları, emekli evleri, anne kart uygulaması, bebeklere süt, büyüklere protein desteği, ürünü kalan çiftçilere destek, yoksul ailelerin çocuklarına burs, yurt için elden gelen bütün gayret; başta İBB’miz, ABB’miz olmak üzere tüm büyükşehirlerimiz ve il belediyelerimiz tarafından yapıldı ve büyük bir takdir gördü. İhtiyacı olanlara partisine bakmadan sosyal yardım götürüldü. Seçimlerden sonra 6-7 aylık hizmet sürecinin ardından elbette ölçümler yapıldı. Biz 6 ayda bir karne vereceğimizi ifade etmiştik. Biz ölçtük. AK Parti de ölçtürdü. Ve altı ayın sonunda CHP’li belediyelerimizden memnuniyet bizim anketimizde yüzde 58, AK Parti’nin de inkar etmediği anketinde yüzde 61 olarak ölçüldü.”
“MİLLET HUZUR İÇİNDE BİR SEÇİME GİDEBİLİRDİ”
“Yerel seçimlerden bu yana bir gün bile durmadan tematik mitinglerle, eğitim, emekli, buğday, çay, emek, fındık, çiftçi, teröre ve şiddete karşı yaşam hakkı mitingleri gibi mitingleri büyük bir kararlılıkla ülkenin dört bir yanında ve artan kalabalıklarla gerçekleştirip, 47 yıldır duyduğumuz demokrasiye saygıyı bu sefer bizi yetkilendirenlerin verdiği göreve saygı olarak addettik. 47 yıl bizim demokrasiye gösterdiğimiz saygıyı Adalet ve Kalkınma Partisi 47 ay göstermeye cesaret dahi edemedi. Dört yıl. 47 ay sabretse seçimlere huzur ve güven ortamında gidilse, millet 23 yıl yönetenle 4 yıldır Türkiye’nin yüzde 65’ini yöneteni, İstanbul’u yöneteni, Ankara’yı yöneteni bir kefeye koyup bir karar verecekti. Bu millet üzülmeden, sıkılmadan, daralmadan, kutuplaşmadan, birbirine karşı düşmanlaştırılmaya çalışılmadan huzur içinde bir seçime gidebilirdi. Bunun için dedik ki ‘Emekliye doğru bir zam yapalım, iki elimizi bir kaldıralım’. ‘Asgari ücretliyi hak ettiği noktada destekleyelim, hep beraber destek verelim’. ‘Geçim olsun’ dedik, ‘Hayır’ dediler. ‘Bu ülkede seçim olacağı yıl geçimi düşünüyoruz. Seçimden sonra dönüp biz başkalarını düşünüyoruz’ dediler. Eskinin orta direği yoksul oldu. Yoksullar, pazarın dağılmasını bekleyip çürükleri toplar oldu. Derin yoksulluk arttı ve CHP’nin belediyelerinin bu konudaki sosyal belediyeciliği bambaşka bir noktaya evrildi. Bu şartlar altında seçimin sonucu ve altı ay sonraki anket sonuçlarını görüp doğruları yapması gerekenler, maalesef böyle bir şey yapmak yerine seçim sonuçlarını millet açısından değerlendirmek yerine, tercihlerin en kötüsünü yaptılar ve televizyonların önünde bakanlarına ‘Silkeleyin. Madden manen silkeleyin’ dediler ve Ankara’daki bir siyasi bir Bakan Yardımcısını İstanbul’a kötülük yapmak üzere, Ekrem Başkan’a darbe yapmak üzere görevlendirdiler.”
“İMAMOĞLU ÜZERİNDEN DARBEYİ PLANLADILAR”
“9 Ekim’de İstanbul’a atadıkları başsavcı eliyle bizi ve milleti sindirmek için bir darbe girişimi sürecini adım adım ilerlettiler. Bundan 1,5 ay önce bir darbe mekaniğinin devrede olduğunu ve geleceğin Cumhurbaşkanına, geleceğin iktidar partisine darbe hazırlığı olduğunu ifade etmiştik. Birileri seçilmiş siyasetçilerden akademisyenlere, sanatçılardan iş insanlarına kadar kademe kademe hukuksuzluk dalgası yayarak bir gün biz darbeyi yaptığımızda itiraz edecek bir genç bir sanatçı bir akademisyen aydın vatandaş kalmasın diye özel gayretle parça parça operasyon yürüttüler. Adaleti yere çalıp menfaati ve çıkarı baş tacı edip gerçek suçlular dışarıda serbestçe dolaşırken, uyuşturucu baronları, çeteler, mafyalar milletin üzerine çökerken, onlar Türkiye’de sadece bir tek şeyi suç saydılar. Türkiye’de yaptırımı olan tek suç AK Parti iktidarına muhalefet etmek ve gözaltına alınıp içeride tutulması gereken Beylikdüzü’nde bir kez İstanbul’da üç kez kendisini Erdoğan’ın çıkardığı adayları mağlup eden Ekrem İmamoğlu’ydu. Tek hedef oydu. Onun üzerinden bir darbe yapılanmasını adım adım planladılar. Gün gün işlettiler. Sonuçta gelinen noktada beş tane her birinde siyasi yasak talebi olan 25 yıllık hapis istemi. 31 yıl önce verilmiş bir diplomanın bütün arkadaşları ile birlikte iptal istemi ile kamera şakası olamayacak, kötü komedi filmlerine konu olamayacak adımları peş peşe attılar. Bu sürecin sonunda 18 Mart günü Ekrem Başkanımızın diplomasını iptal ettiler. Ertesi gün yüzlerce polisle şafak vakti ailesi ile birlikte yaşadığı İBB’nin resmi konutunu bastılar. Başkanımızı ve arkadaşlarımızı gözaltına aldılar. Bu sürecin tamamında bir gün olsun bir kelime eksik söylemedik. Ne biz ne Sayın Ekrem İmamoğlu. Bir adım geri atmadık. Ne biz ne Sayın Ekrem İmamoğlu. Bir santim eğilmedik. Ne biz ne Sayın Ekrem İmamoğlu. Çünkü biliyorduk ki bu süreç Türkiye’nin önünden önce İstanbul üzerinden ki diyor ya İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır. Bu gerçeklik üzerinden yerel seçim sandığını İstanbulluların elinden almak, bu süreci başardıktan sonra, rakibini ekarte edip kendisini yenebilecek kim varsa onları ekarte edip rakipsiz ya da kendi dişine göre rakipli, sinmiş, korkmuş bir şekilde, belki de seçime katılım oranının yüzde 40’lara indiği, diğer otoriter rejimler gibi bir göstermelik sandık için milletin iradesine darbe için bir ön hazırlık darbesi yapıyor. Bundan sonraki sandıksız gerçek millet irade olmayan sürecin öncesindeki bir reklam filmini göstermeye ve tüm Türkiye’ye de İstanbul’u nasıl sindirdiğini bastırdığını göstermeye niyetlendi.”
“15,5 MİLYON KİŞİ 19 MART SİVİL DARBE GİRİŞİMİNİ SOKAKTA BASTIRDI”
“Onlar adımlarını sıklaştırdıkça bizler de sıklaştırdık ve aynı gün, aynı noktada buluştuk. Hangimiz daha önce oraya vardı milletimizin takdirine bırakıyoruz. Ama 19 Mart darbe girişimini o gün sabah burada, bu sembol mekana gelerek yaptığımız çağrının sonucunda buraya artarak gelen yüz binler, milyonlar, bir haftalık Saraçhane dayanışma gece mitingleri ile ardından 23 Mart günü sandık başına giderek hep beraber ve bütün dünyanın dikkatini buraya çekerek şaşırtarak bütün dünya basınını peşine takacak şekilde, 15,5 milyon kişi üyesi olmadıkları bir siyasi partinin resmi olmayan bir önseçim çağrısına ellerinde bastonlarıyla, ellerinde çocuklarını taşıdıkları pusetleriyle, karınlarında üç aylık bebeleriyle bu sandığa koştular. Ve 19 Mart sivil darbe girişimini sokakta bastırdı 15,5 milyon kişi. Hem Saraçhane gecelerinden ortaya çıkan yüksek enerjiyle hem 23 Mart’ta darbe bastıran 15,5 milyon her yaştan vatandaşımızın iradesine saygıdan, bu kez çağrıyı 23 Mart gününden sonra 29 Mart günü Maltepe’de bir büyük buluşma ile adayımıza özgürlük ve erken seçim talep ettiğimiz bir mitinge, miting adı altında gençlerin dediği gibi İstanbul’u eyleme, gücünü göstermeye davet ettik. Ve bütün tartışma, ‘O meydan dolar mı? Zayıf kalırsa ne olur?’ derken o meydan çağrıyı yaptığımız ilk gün İl Başkanımızın ‘Siyasi tarihimizin İstanbul’daki en büyük buluşmasına davet ediyorum’ diyerek ev sahipliğini ilan ettiği o meydan dolmasın diye beş günlük haftanın iki günü resmi tatilken, ekonominin bir gün daha tahammülü yokken, bu memleketin çalışmaya ihtiyacı varken kimsenin beklentisi, ne devletin ne milletin hazırlığı yokken mitingi boşa düşürmek için iki gün olacak tatili 9 güne çıkardılar. Geçen seneden feribot kuyruklarını, köprü tıkanıklıklarını ‘İstanbul boşalıyor kimse kalmadı’yı servis edip, televizyonlarda ‘İstanbul boş, mitingin iptali gündemde’ haberini yandaş kanallara bol bol yaptırdılar. Sonuç; milyonlar uyandı, yüzünü yıkadı, kahvaltısını yaptı. Oruçlu olanlar sahurdan niyetlendi ve hep birlikte o meydana milyonlarca kişi aktı. İstanbul’un tüm metro istasyonlarında, tüm Marmaray istasyonlarında binlerce kişilik mini mitingler yaşandı. Çünkü son durağa kadar metrolardan Marmaray’dan inmek isteyen yoktu. Herkesin hedefi Maltepe Meydanına ulaşmaktı. 3’er 5’er bin kişilik metro, Marmaray, vapur mitingleri oldu. Gençlerin coşkusu ve her yaştan İstanbullunun kararlılığı bir kez daha adayın ve Ekrem İmamoğlu’nun arkasında durdu.”
“MİLLETİMİZ BU DARBECİLERİN YÜZÜNE TÜKÜRMÜŞTÜR”
“Şimdi yandaş kanallar küçümsemeyi, karalamayı, kibirle tepeden bakmayı değil, kendi içlerinde psikolojik iktidarın üstünlüğünün nasıl muhalefete geçtiğini ve nasıl geri alınacağını düşünüyorlar. Üstünlüğün üç bileşeni vardır. Bunlardan bir tanesi ahlaki üstünlük. Onu hiç kaybetmedik, kaybetmeye de niyetimiz yok. 55 tane sabıkası olan gizli tanık. Tecavüzden, kadına karşı tacizden, dolandırıcılıktan, rüşvetten sabıkası olan gizli tanıklar ya da bir takım eski AKP müteahhitlerinin iftiraları ile yürüyen bir süreçte ahlaki üstünlük bizde olmayacak da kimde olacak? Psikolojik üstünlük, bu kadar operasyonla gazeteciyi akademisyeni genci sindirmişken, Saraçhane’ye kayyımı yollamak istemişken, adında adil olan eskiden buranın Genel Sekreteri Türkiye Cumhuriyet bakanlık mevkiini işgal etmiş trollden bozma siyasetçi olamamış birisini, avuçlarını ovuşturup ‘Aman İBB’ye başkan oluyorum.’ Başbakan koydu olmadı, Meclis Başkanı koydu olmadı. Bakan koydu olmadı. İstanbullu ‘Çek elini’ dedi. Genel Sekreter yardımcılığından götürdüğü bir ulaştırma bakanı eskisini Adıyaman’da Belediye Başkanımızın yakasına yapışıp da sallaya sallaya dışarıya savurduğu bir kifayetsiz muhterisi buraya kayyım yapmaya çalıştılar. Millet bunları görüp de burada 1.2 milyon kişi, Maltepe’de 2.2 milyon kişi toplanıp da psikolojik üstünlük bizde olmayacak da kimde olacak? İki elinde iki baston 96 yaşında nine CHP’nin dayanışma sandığına koşacak, 32 numara ayakkabısı ile anasının elinde 1.5 yaşında çocuklar anasıyla bir dayanışma sandığına geleceğini kurtarmaya koşacak da psikolojik üstünlük senin trollerinde mi olacak? Elbette bizde olacak. Üstünlüğün bir diğer tanımı da çoğunluk enerjisidir. Ahlaki üstünlük, psikolojik üstünlük ve çoğunluk enerjisi. Kim çok? Kim çok oluyor? Kim çoğalıyor? ‘1.5 milyon üyeyi 1.6’ya çıkaralım’ dediğimizde 1 milyon 750 bin üyemiz olmasına sevinirken, AK Parti trolleri, kanalları bir takım yerel işbirlikçilerle ‘800 bini geçemezler, güven oyunu alamazlar’ derken 1 milyon 650 bin üye, yüzde 96 katılım, 15.5 milyon vatandaş ve Maltepe mitingi. Bütün oyunlara, bütün karalamalara rağmen. Ve şimdi dalga dalga bütün Türkiye’ye yayılan ‘Adayımı yanımda, sandığımı önümde istiyorum’ kampanyaları. Çoğunluk enerjisi Ekrem İmamoğlu’nun arkasındadır. Milletin arkasındadır. Bugünkü muhalefetin, müstakbel iktidarın arkasındadır. Gelecek Cumhurbaşkanı adayımıza darbe girişimini milletimiz çıplak ellerle püskürtmüştür, bu darbecilerin yüzüne tükürmüştür.”
“ATTIĞIMIZ HER ADIMI BİR ÖNCEKİNDEN DAHA BÜYÜK KARARLILIK VE CESARETLE ATACAĞIZ”
“Bugün Türkiye’nin başında bir cunta yönetimi vardır. Genel iktidar onlardadır. Ahlaki ve psikolojik üstünlüğü, çoğunluk enerjisini kaybetmişlerdir. Yapılan tüm anketlerde geriye gitmektedirler ve arkalarında kimse de yoktur. Ne devlet ne millet vardır. Arkalarında bir bütün olarak devletin varlığını göstermek sözde devlet aklı hikayeleri uydurmak acziyettendir. Devletin aklı, milletin aklı neye eriyorsa ona sahip çıkmaktır. Devletle millet yarışırsa millet kazanır. 31 Mart’ta da 19 Mart’ta da 23 Mart’ta da 27 Mart’ta da millet kazanmıştır. Devleti bir partinin emrine verenler partiyi devletleştiremedikleri gibi, devleti de partileştiremezler. Devletin içinde azınlığa dönüşürler. Bugün devlet bir bütün halinde milletinin emrindedir ve milletinin yeni görev vereceği iktidarı beklemektedir. O seçimler yapılana kadar devletteki herkese devlet adamı gibi çalışmak, millete de devleti cuntacılardan alıp demokratlara teslim etmek düşmektedir. Bir avuç cuntacı şu anda bütün kurumlardaki bileşenleri ile RTÜK ile dışarıya halkın haber alma özgürlüğüne demokrasiye ateş açmaktadır. Elindeki silahla cuntacının verdiği yetkiyle demokrasi ile savaşmaktadır. Bir başka tarafta çeşitli kurumların içinde yerleştirdikleri İletişim Başkanlığındaki, TRT’den her taraftan olur olmadık saldırılarla millete karşı darbe girişiminin ufak ufak parçacıkları kendi çapında direnmektedir. Darbecileri bastıran milletimiz cuntayı tamamen milletten temizlemek için önümüzdeki ilk seçimin sandığını beklemektedir. O güne kadar biz beklemeyeceğiz. Ekrem Başkan küçücük bir hücrede tutuluyor ama büyük bir demokrasi sarayında oturuyor. Çünkü ahlaki, psikolojik üstünlüğün ve arkasındaki çoğunluk enerjisinin verdiği güçle. Oysa dünyanın en büyük sarayında oturan Erdoğan yerin yedi kat dibinde kendini zindanda hissediyor. Ahlaki üstünlüğü kaybetmiş olmanın, psikolojik üstünlüğü kaptırmış olmanın, çoğunluk enerjisini karşısında bulmanın sonucuyla… O yüzden bundan sonra CHP olarak attığımız her adımı bir öncekinden daha büyük kararlılık ve cesaretle atacağız. Hiç kimse şöyle bir şey düşünmesin. Güç ellerinde, devlet ellerinde. 19 Mart sabahı onu test ettiler millet gerekli cevabı verdi. O yüzden dün cezaevinde ziyaret ettiğim hem Ekrem İmamoğlu hem bütün belediye başkanlarım, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, genç arkadaşlarımız, Gezi’den yıllardır içeride tutulan arkadaşlarımız her birisi son derece mutlu, gelecekten umutlu, içeride kaldıkları her bir günü de bir vatan görevi olarak görüyorlar. İş bugün bakan koltuklarında oturup da vatana yaptıkları kötülüğün dizlerini titretenlerden olmamak lazım. Bugün birisinin atadığı bakanların meşruiyeti yoktur. Bugün son seçimlerde ikinci turda da olsa seçilmiş olmasına rağmen o gün sahte videoları ortaya çıkıp da ‘Montajsa montaj’ diyenlerin, milletten aldığı yetkiye rağmen millete sırtını dönenlerin, sokakta karşılığı olmayanların, anketlerde yerlerde sürünenlerin milletin gönlünde bir karşılığı yoktur. Bunun için biz asla durmayacağız.”
“SEÇMENLERİN YARISINDAN BİR FAZLASINA ULAŞANA KADAR KAMPANYAYI SÜRDÜRECEĞİZ”
“Dün sabah bayram namazını Ekrem Başkan’ın köyünde kıldık ve ilk imzayı da oraya gelen Rukiye Teyze’den aldık. Bugün Türkiye’nin dört bir yanında CHP’liler ellerinde imza föyleriyle CHP’li üyelerin ulaştıkları hem dayanışma sandıklarına koşan 15 milyon, hem de Türkiye’nin bütün demokratları, ellerindeki imza föyleri ile imza toplayarak imza atarak bir büyük kampanya yapıyorlar. Dünya siyasi tarihinin en büyük imza kampanyasını başlatmış durumdayız. Türkiye’nin dört bir yanında vatandaşlarımızla, evlerinde, kahvehanelerde, AVM’lerde, tren istasyonlarında, vapurlarda, takalarda bayramlaşıyoruz ve imza kampanyamızı yoğunlaştırıyoruz. Bundan sonra CHP Türkiye’deki seçmenlerin yarısından bir fazlasına ulaşana kadar ‘Adayımı yanımda, sandığımı önümde istiyorum’ diyen, Ekrem İmamoğlu’na özgürlük ve erken seçim talep eden kampanyayı sürdüreceğiz. Nasıl kimsenin beklemediği 23 Mart günü milyonlar kalkıp Ekrem Başkan’a tutuklandığı gün, Cumhurbaşkanı adayı önseçiminden dört gün önce gözaltına alınıp bu kumpasla oylama başladığı saatlerde tutuklandığı gün sahip çıkmışsa, bugün de imzalarıyla iradelerini ortaya koyup bir sonraki cumhurbaşkanımızın serbest kalmasını ve erken seçim sandığının kurulmasını talep ediyorlar. Biz de bu konuda var gücümüzle onların bu iradelerini en iyi şekilde yansıtmaları için görülmemiş bir örgütlülük ve gayretle çalışıyoruz.”
“TÜRKİYE’NİN GELECEĞİNE BİR KEZ DAHA EL KOYACAĞIZ”
“Daha bundan birkaç yıl öncesine kadar CHP’nin üyelerinin yüzde 40’ının telefon bilgilerinin sağlıklı olmadığı ulaşılamadığı gibi sözler ve kanaat hakimken, son bir yılda her bir üyemize teker teker ulaşarak şu anda yüzde 98.5 üyemizin Genel Başkan talep ettiği halde 30 saniyede telefonun ucunda ulaşılabildiği, atılan mesajlarla ulaşılabildiği, görev verilebildiği, fikrinin sorulabildiği, bu sorulan sorular sonucunda kararların verilebildiği tam bir iletişim içindeyiz. Yayınlayacağımız iletişim adresleri ve Türkiye’nin dört bir yanından ücretsiz aranacak çağrı merkezi numaraları ile bu imza kampanyasında görev almak isteyenlere, görev verebilecek, sadece imza koymak isteyenlere föy yollayabilecek organizasyon, dinamizm, enerji ve fonksiyonel varlık halindeyiz. Bundan sonraki süreçte itirazını yükseltmek isteyen herkes, sesini duyurmak için bizi yanında bulabilecek. İmzasını atmak için bizi yanında bulabilecek. Bu sürecin sonunda hep birlikte Türkiye’nin geleceğine bir kez daha el koyacağız. Dünyada otoriter popülist liderlerin nasıl geldikleri, demokrasiyi kullanarak nasıl geldikleri, nasıl yerlerini sağlamlaştırdıkları, nasıl güçlendikleri, sonra toplumu nasıl kutuplaştırdıkları, özgürlükleri nasıl ortadan kaldıkları, ülkelerini nasıl gerilettiklerine ilişkin fasikül fasikül kitaplar vardır. Otoriter popülist liderlerin nasıl gittiklerini, Arap Baharı ile, milyonlarla, darbelerle, karşı darbelerle, halk ayaklanmalarıyla anlatan kitaplar, çalışmalar vardır. Ancak bir otoriter popülist liderin demokratik yollardan çıkmadan, şiddete bulaşmadan, ama onun gösterdiği şiddete de teslim olmadan, bedel ödeyerek, gerekirse hapiste, gerekirse şiddete maruz kalarak ama haklılık zeminini kaybetmeden nasıl geriletildiğini, nasıl durdurulduğunu, nasıl yenildiğini ve demokrasinin nasıl kurulduğunu anlatan bir tane kitap vardır. O kitap da şu an yazım aşamasındadır. O kitabı Türkiye’deki bütün demokratlar yazıyor. Sosyal demokratlar, milliyetçi demokratlar, muhafazakar demokratlar, Kürt demokratlar, liberal demokratlar, Alevisiyle, Sünnisiyle tüm inançlar, tüm mezhepler, tüm dinlerden olan tüm vatandaşlar, Türk’ü, Kürt’ü hep birlikte, Laz’ı, Çerkes’i hep birlikte, kitap yazım aşamasındadır. Bu kitabın bir yazarı değil, 10 milyonlarca yazarı vardır. Bu kitap yüz milyonlarca, milyarlarca basılacak. Bütün dünyada okunacaktır.”
“ERDOĞAN REJİMİNE KATKI SAĞLAMAK İSTEYEN, BURANIN BİR OTOKRASİ OLDUĞUNU BİLSİN”
“Böyle bir süreçte, bu kitap yazılırken, kitabı yazılacak bu devinim varken, bütün dünya basınının koşup gelmesi, bütün dünyanın ‘Türkiye’de ne oluyor?’ demesi kadar normal bir şey yoktur. Buna klasik, koruyucu, kendiyle çelişen ezberlerle ‘Bizi dünyaya şikayet ediyorlar’. Demokratik meseleler bir ülkenin iç meselesi değildir. Hak ihlalleri, insan hakkı ihlalleri, seçim hakkı ihlalleri, demokrasiye ve insanlığa karşı işlenen suçlarda asla ve asla bir ülkenin değil tüm uluslararası toplumun söz söylemeye hakkı vardır. Başörtüsü sorununda AK Parti bütün dünyaya Türkiye’yi anlatırken, ben başörtüsü meselesine özgürlükçü yaklaşan mesefade durdum. Kendilerinin bu yaptıklarının bir hak araması olduğunu ifade etmiş birinin özgüveniyle söylüyorum. Parti kapatmaları dünyaya anlatırken, 15 Temmuz sabahı kapımızı çalıp, ‘Genel Başkanım’, Kemal Bey’i söylüyoruz. ‘Yurtdışındaki bağlantıları, Sosyalist Enternasyonel’deki bağlantıları, diğer ülkelerle ilişkileri sosyal demokratların çok güçlü. Bu darbeyi dünyaya beraber anlatalım.’ Şimdi ‘Bizi dünyaya şikayet etmeyin’. Vallahi Japonya’nın yolda trende basılan adalara kadar ulaşan 8,5 milyon tirajlı gazetesine de konuştum, Almanlara da İngilizlere de Fransızlara da. Nereyi bulursam konuşuyorum. Anlattığım Türkiye’nin iç meseleleri değildir. Anlattığım Türkiye’deki darbe girişimidir. Siz Türkiye’de sandığı kaldırmaya kalkacaksınız, sonra Londra’ya koşup Mehmet Şimşek ağzıyla yalancı demokratlık numaraları yapacaksınız. Türkiye’ye, Tayyip Erdoğan rejimine katkı sağlamak isteyen, buranın bir otokrasi olduğunu bilerek katkı sağlasın. Tayyip Erdoğan rejimine siyasi kredi açmak isteyenler, geleceği onunla planlamak isteyenler, Türkiye’de seçmenlerin yüzde 65’inin bu iktidarı değiştirmeye kesin karar verdiğini, yüzde 10’unun da bu karara yakın yerde durduğunu görecekler, bilecekler. Avrupa’da kendi evinde demokrasicilik oynayıp, Türkiye’de bir otokrasiye stabilite kazandırıp onu kullanarak ‘Türkiye’yi sığınmacı yuvası yaparız, parasını veririz Suriyelilere baktırırız. Türk ordusunu Avrupa’ya kalkan yaparız’ diyen arkadaş, bu iktidarın seneye değişeceğini bilecek. Şimdi İngiliz İşçi Partisi açıklama yapmış, ‘Türkiye’de demokrasiden yanayız’ diye. ‘Uyan da balığa gidelim’, onların çok rahat anladığı bir deyim. Şimdi düzeltiyor. ‘Biz demokrasiden yanayız, biz böyle olduğunu bilmiyorduk.’ Düzelteceksin sen daha çok. Örneğin o İngiliz İşçi Partisi uluslararası bizim üyesi olduğumuz, kendisinin çıkıp, şimdi geriye dönmeye çalıştığı yerde, bir otokrata bir hafta kadar sessiz kalmış olmanın karşılığını da Sosyalist Enternasyonel’in Başkan Yardımcısı sıfatıyla Özgür Özel’den görecek. O zaman sen beni ikna etmeye çalışacaksın. Türkiye’deki demokrasi darbesine sessiz kalmanın bir hata olduğunu ve tekrar olmadığını.”
“TÜRKİYE, TAYYİP ERDOĞAN’DAN BÜYÜKTÜR”
“Arkadaşlar, Türkiye Tayyip Erdoğan’dan büyüktür. Türkiye yurtdışındaki bütün demokratlarla birlikte olacak, Avrupa Birliği sürecini CHP iktidarında başaracak ve Türkiye her şey bittiğinde, düşmanlarının sesinden daha çok dostlarının sessizliğini hatırlayacak. Bugünlerde sessiz kalan bütün dostlara, içeriden, dışarıdan. Şunu söylüyorum: Çok insancılız. Çok mütevaziyiz. Çok iyi ilişkiler içindeyiz. Buna çok kararlıyız ama bu zor günlerde 18 yaşında çocuklarımız bir gün yatarı olmadığı halde Silivri’ye tıkılırken, seçilmiş İmamoğlu, peşinden koştuğunuz Ekrem İmamoğlu, yarın da bir randevu için, bir telefon için sıraya gireceğiniz Ekrem İmamoğlu’na bunlar yapılırken, siz bugün hangi tutumdaydınız dönüp onlara bakacağız. NATO’nun ikinci büyük ordusu, Türk ordusunun, genç nüfusuyla, potansiyeli yüksek ekonomisiyle, gelecekte herkesin koşa koşa yatırım yapacağı bir ülkeyle, lojistik ve jeopolitik üstünlüğüyle, dünyanın turizm açısından, kültür sanat ve tarih açısından en güçlü şehri en güçlü şehirleriyle, yarın demokratların yönetiminde bütün dünyanın gözdesi olacak bu şehrin ve bu ülkenin gelecek Cumhurbaşkanının, gelecekte onunla birlikte kazanmak isteyenlere şunu söylüyorum: Bugünkü iktidar otokrasiye mahkum olmuş bir cunta yönetimidir. Orada duruyor. İsteyen ilişki kursun, isteyen oyun planını ona göre kursun. Güçlü, müreffeh, büyüyen, yürüyen ve gelecek çağın damgasını vuracak Türkiye’nin, demokratik Türkiye’nin dostu olanlara bugün darbe girişimine maruz bırakılmış o günün Cumhurbaşkanı ile bugün kurduğunuz ilişki üzerinden bütün meseleyi değerlendireceğiz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Çok teşekkür ediyorum. 31 Mart’ta ‘İşimiz gücümüz İstanbul, işimiz gücümüz Türkiye’ diye gelmiştik. ‘Durmak yok tam yol ileri’ diyerek gelmiştik. Bir yılın sonunda verdiğimiz sözlerin fazlasını yapmanın, yaptıklarımızla bu cuntaya hedef olmanın gururunu yaşıyoruz. İktidara geliyoruz diye yoksulların, kimsesizlerin, işsizlerin, memurların, emeklilerin, emekçilerin ve gençlerin umudu biziz diye darbe girişimine maruz kalıyorsak bu, bu ülkenin yarınlarda önünün açık olduğunu gösteriyor. Biz bu darbeye kimimiz Silivri’de zindanlarda, kimimiz tüm Türkiye’de sokaklarda direnmeye devam edeceğiz. En sonunda biz kazanacağız. Türkiye kazanacak.”
“POLAT’IN SAĞLIK DURUMU CEZAEVİ KOŞULLARINI KALDIRMIYOR”
Mahir Polat’ın sağlık durumuyla ilgili soruya yanıt veren Özel, “Mahir Polat’ın sağlık durumu iyiye gidiyor. Ancak Mahir Polat’ın sağlık durumu cezaevi koşullarını kaldırmıyor. Bunun için hızlı bir şekilde Mahir Polat’ın tutukluluk tedbirinin gözden geçirilmesi gerekiyor” dedi.